Multilingual Turkish Dictionary

Ottoman Turkish

Ottoman Turkish
HÜNERVER : Ottoman Turkish

hünerli

HÜNERVERÂN : Ottoman Turkish

(Hünerver. C.) Mârifetli, hünerli kimseler

HÜNEYHE : Ottoman Turkish

Saat. * Kıyâmet

HÜNKÂR : Ottoman Turkish

f. Hükümdar. Padişah. Sultan

HÜNKÂR : Ottoman Turkish

padişah

HÜNKÂR MAHFİLİ : Ottoman Turkish

Eskiden camilerde padişahlar için yapılmış olan yerler. Bu mahfiller camilerin zemininden yüksek olarak yapılır ve caminin iç kısmını görmek için kafes konulurdu. Bunun haricinde kafesin birkaç yerinde
30 cm. en ve boyunda açılabilir küçük pencereler de bulunurdu

HÜNSA : Ottoman Turkish

Erkek veya kadın olduğu belirsiz olan. * Aynı çiçekte dişi veya erkeklik uzvunun bulunması

HÜNSAİYYET : Ottoman Turkish

Aynı kimsede ve aynı zamanda hem erkeklik hem dişilik

HÜNSÂ : Ottoman Turkish

cinsiyeti belli olmayan

HÜNU' : Ottoman Turkish

Sindirip hazmetmek

HÜNUD : Ottoman Turkish

Hindliler

HÜR' : Ottoman Turkish

Fâsid kelâm, çirkin söz

HÜRAR : Ottoman Turkish

Devede olan bir zahmet

HÜRER : Ottoman Turkish

(Hirre. C.) Dişi kediler

HÜREYRE : Ottoman Turkish

Kedi yavrusu

HÜRİ' : Ottoman Turkish

Bit

HÜRMAN : Ottoman Turkish

Akıl

HÜRMET : Ottoman Turkish

"Riâyet. İhtiram. * Haysiyet. Şeref. * Haram olma. Haramlık. * Irz, nâmus gibi başkasına helâl olmayan husus. (İnsanın hayat-ı içtimaiyesini ifsad eden bir desise-i şeytaniye şudur ki: Bir mü'minin bir tek seyyiesiyle bütün hasenatını örter. Şeytanın bu desisesini dinleyen insafsızlar, mü'mine adavet ederler. Halbuki: Cenab-ı Hak haşirde adâlet-i mutlaka ile mizan-ı ekberinde a'mâl-i mükellefini tarttığı zaman, hasenatı seyyiata galibiyeti, mağlubiyeti noktasında hükmeyler. Hem seyyiatın esbabı çok ve vücudları kolay olduğundan, bazen bir tek hasene ile çok seyyiatını örter. Demek bu dünyada, o adalet-i İlâhiyye noktasında muamele gerektir. Eğer bir adamın iyilikleri fenâlıklarına kemmiyeten veya keyfiyeten ziyade gelse, o adam muhabbete ve hürmete müstehaktır. Belki, kıymetdar bir tek hasene ile, çok seyyiatına nazar-ı afv ile bakmak lâzımdır. Halbuki: İnsan, fıtratındaki zulüm damariyle, şeytanın telkiniyle, bir zatın yüz hasenatını bir tek seyyie yüzünden unutur, mü'min kardeşine adâvet eder, günahlara girer. Nasıl, bir sinek kanadı göz üstüne bırakılsa; bir dağı setreder, göstermez. Öyle de; insan garaz damariyle, sinek kanadı kadar bir seyyie ile dağ gibi hasenatı örter, unutur, mü'min kardeşine adavet eder. İnsanların hayat-ı içtimaiyesinde bir fesad âleti olur. L.)"

HÜRMET : Ottoman Turkish

saygı, haramlık

HÜRMET-İ MÜSAHERE : Ottoman Turkish

"Sıhriyyet sebebi ile hâsıl olan haramlık. Yâni evlenmek sebebi ile meydana gelen akrabalık dolayısıyle hâsıl olan haramlıktır. Bu sıhriyyetin haramlık meydana getirmesi, ister meşru' nikâhla olsun, ister gayr-ı meşru' olsun ""hürmet-i müsahere"" meydana gelir.Meselâ: Hanefi mezhebinde, bir kimse kendisiyle gayr-i meşru' suretle mukarenette bulunmuş veya bir uzvunu hâilsiz şehvetle tutmuş veya öpmüş veya tenasül cihazına şehvetle bakmış olduğu bir kadının neseb veya süt itibarı ile onun anasını, ninesini, kızını, torunu aslâ nikâhlayamaz ve onlarla hiçbir surette evlilik teessüs edemez. Bunlar arasında ebedî bir haramiyet mevcuttur. Buna hürmet-i müsahere deniyor."

HÜRMET-İ RİBA : Ottoman Turkish

Ribanın yani faizin haram oluşu. (Bak: Riba)

HÜRMETEN : Ottoman Turkish

"Hürmet olsun diye; hürmet, saygı ve ikram maksadıyla."

HÜRMETEN : Ottoman Turkish

saygı duyarak

HÜRMETKÂR : Ottoman Turkish

f. Hürmet eden, saygılı

HÜRMETKÂR : Ottoman Turkish

saygılı