Multilingual Turkish Dictionary

Ottoman Turkish

Ottoman Turkish
KAL U KÎL : Ottoman Turkish

"""Dedi denildi"" şeklindeki nakiller."

KAL' : Ottoman Turkish

Bir şeyi kökünden çekip koparmak. * Kendisinden iyi kalay çıkan maden. * Azletmek. Bir tarafa ayırmak.(... İşte bak: şu cezire-i vasiada vahşi ve âdetlerine mutaassıb ve inadcı muhtelif akvamı ne çabuk âdât ve ahlâk-ı seyyie-yi vahşiyanelerini def'aten kal' u ref' ederek bütün ahlâk-ı hasene ile teçhiz edip bütün âleme muallim ve medeni ümeme üstad eyledi... M.N.)

KAL' : Ottoman Turkish

koparma

KAL'-İ EŞCAR : Ottoman Turkish

Ağaçların sökülmesi

KAL'A : Ottoman Turkish

Kale. Eskiden yapılan büyük merkezlerin ve şehirlerin bulunduğu etrafı duvarlarla çevrili ve düşmanın hücumundan muhafaza edilen yüksek yerlerde inşa edilmiş yapı. * Çobanın çantası. * Hurma ağacının dibinden kesilen taze fidan

KAL'A-BEND : Ottoman Turkish

f. Bir kale içinde yaşamağa mahkûm olmuş olan. Kal'aya bağlanmış

KAL'A-DÂR : Ottoman Turkish

f. Kale koruyucusu, kal'a muhafızı. Dizdar

KAL'A-GİR : Ottoman Turkish

f. Kale tutan

KAL'A-KÜŞA : Ottoman Turkish

f. Kale zapteden

KAL'A-NİŞİN : Ottoman Turkish

f. Kalede oturan

KALA : Ottoman Turkish

Buğz, adâvet

KALADE : Ottoman Turkish

gerdanlık

KALAFAT : Ottoman Turkish

Vaktiyle Yeniçeri Ağasının giydiği kırmızı bir başlık

KALAH : Ottoman Turkish

Diş sarılığı. * Sarık uzunluğu

KALAİD : Ottoman Turkish

(Kılâde. C.) Gerdanlıklar. * Akarsular

KALAİL : Ottoman Turkish

(Kalil. C.) Az şeyler, kaliller

KALAK : Ottoman Turkish

Can sıkıntısı. Gönül darlığı. Kararsızlık. * Zahmet. Meşakkat

KALALİB : Ottoman Turkish

(Kullâb. C.) Çengeller, kancalar. Uçları eğri olup bir şeyler asmağa yarayan demirler

KALANSUVE (KULENSİYE) : Ottoman Turkish

(C.: Kalânis-Kalânis-Kılâs) Takke, külâh, kavuk. (Bak: Kalensüve)

KALANTOR : Ottoman Turkish

Zenginliğini göstermeye özenen kellifelli ve şişman adam

KALAR : Ottoman Turkish

f. Büyük sel yarıntısı

KALAVRA : Ottoman Turkish

Eskimiş meşin eşya veya yamalı ayakkabı

KALAYE : Ottoman Turkish

Kilise odası

KALB : Ottoman Turkish

"Vücudun kan dolaşımı merkezi. Yürek. * Gönül. * Herşeyin ortası. * Bir halden diğer bir hale çevirme. Değiştirme. *İmanın mahalli. * Fuâd, sıkt-ül ilim, tâbut-ül ilim, beyt-ül hikmet, via-i ilim de denilir. (Dâima değiştiği ve hareket halinde olduğu için kalb ismi verilmiştir.) Bir şeyi geri döndürmek ve çevirmek. * Yüreğe vurmak veya dokunmak. Gönüle dokunmak. * Bir şeyin içini dışına ve dışını içine çevirmek. * Aks ve tahvil.(Ehl-i tahkik indinde; çam kozalağı şeklindeki cismanî et parçasına taalluk eden letaif-i Rabbaniyedir. Bütün kuvvetin mebdeidir. Dimağ ise; bütün hislerin mebdeidir.)(Kalb, imanın mahalli olduğu gibi, en evvel Sâni'i arayan ve isteyen ve Sâni'in vücudunu delâili ile ilân eden, kalb ile vicdandır. Zira kalb, hayat malzemesini düşünürken, en büyük bir acze mâruz kaldığını hisseder etmez, derhal bir nokta-i istinadı; kezalik, emellerin tenmiyesi (nemâlandırmak) için bir çare ararken, derhal bir nokta-i istimdadı aramağa başlar. Bu noktalar ise, iman ile elde edilebilir. Demek, kalbin sem' ve basara hakk-ı takaddümü vardır.Kalbden maksad; sanevberî (çam kozalağı) gibi bir et parçası değildir. Ancak, bir latife-i Rabbaniyyedir ki, mazhar-ı hissiyatı, vicdan; ma'kes-i efkârı, dimağdır. Binaenaleyh, o latife-i Rabbaniyyeyi tazammun eden o et parçasına kalb tabirinden şöyle bir letafet çıkıyor ki; o latife-i Rabbaniyenin insanın maneviyatına yaptığı hizmet, cism-i sanevberînin cesede yaptığı hizmet gibidir. Evet, nasıl ki bütün aktar-ı bedene mâ-ül hayatı neşreden o cism-i sanevberî bir makine-i hayattır; ve maddî hayat onun işlemesi ile kaimdir. Sekteye uğradığı zaman cesed de sukuta uğrar. Kezalik o latife-i Rabbaniye a'mâl ve ahvâl ve mâneviyatın hey'et-i mecmuasını hakikî bir nur-u hayat ile canlandırır, ışıklandırır; nur-u imanın sönmesi ile mâhiyeti, meyyit-i gayr-i müteharrik gibi bir heykelden ibaret kalır. İ.İ.) (Bak: Hiss-i sâdis)"

KALB : Ottoman Turkish

duyguların sultanı, gönül