Turkish Risale
RASRASA : Turkish Risale
Muhkem etmek, sağlamlaştırmak
RASS : Turkish Risale
Binayı sağlamlaştırmak. * Birbirine darlık getirmek. * Bazısını bazısına ulaştırmak
RASSAD : Turkish Risale
(Rasad. dan) Rasad eden. Dikkatle gözleyen
RASSAS : Turkish Risale
Kalaycı
RAST U ÇEP : Turkish Risale
f. Sağ sol, sağdan soldan
RASTAN : Turkish Risale
(Râst. C.) Doğru olanlar. Haklı kimseler
RASTBÎN : Turkish Risale
f. Herşeyin hak ve doğrusunu görüp farkeden
RASTGÛ : Turkish Risale
(C.: Râstguyân) f. Doğru konuşan, hak konuşan
RASTKÂR : Turkish Risale
f. Doğru adam
RASTÎ : Turkish Risale
f. Doğruluk, gerçeklik
RASYONALİZM : Turkish Risale
Fr. Fls: Akliyecilik. Her şeyin yalnız akıl ile bilinebileceğini iddia eden bir felsefi görüş. (Bak: Felsefe)(Nazar-ı nübüvvet ve tevhid ve iman; vahdete, âhirete, uluhiyyete baktığı için hakaiki ona göre görür. Ehl-i felsefe ve hikmetin nazarı; kesrete, esbaba, tabiata bakar, ona göre görür. Nokta-i nazar birbirinden çok uzaktır. Ehl-i felsefenin en büyük bir maksadı ehl-i usul-id din ve ülemâ-i İlm-i Kelâm'ın makasıdı içinde görünmeyecek bir derecede küçük ve ehemmiyetsizdir.İşte onun içindir ki, mevcudatın tafsil-i mâhiyetinde ve ince ahvâllerinde ehl-i hikmet çok ileri gitmişler. Fakat hakiki hikmet olan ulûm-u âliye-i İlâhiye ve uhreviyede o kadar geridirler ki, en basit bir mü'minden daha geridirler. Bu sırrı fehmetmeyenler, muhakkikîn-i İslâmiyeyi hükemâlara nisbeten geri zannediyorlar. Halbuki akılları gözlerine inmiş, kesrette boğulmuş olanların ne haddi var ki, veraset-i nübüvvet ile makasıd-ı âliye-i kudsiyeye yetişenlere yetişebilsinler. Hem her bir şey, iki nazar ile bakıldığı vakit iki muhtelif hakikatı gösteriyor. İkisi de hakikat olabilir. Fennin hiç bir hakikat-ı kat'iyyesi Kur'anın hakaik-ı kudsiyyesine ilişemez. Fennin kısa eli onun münezzeh ve muallâ dâmenine erişemez. Nümune olarak bir misâl zikrederiz.Meselâ
Küre-i arz, ehl-i hikmet nazarı ile bakılsa, hakikatı şudur ki: Güneş etrafında mutavassıt bir seyyare gibi hadsiz yıldızlar içinde döner. Yıldızlara nisbeten küçük bir mahluk. Fakat ehl-i Kur'ân nazarı ile bakıldığı vakit hakikatı şöyledir ki; semere-i âlem olan insân, en câmi, en bedi' ve en âciz, en aziz, en zayıf, en lâtif bir mu'cize-i kudret olduğundan beşik ve meskeni olan zemin semaya nisbeten maddeten küçüklüğü ile ve hakareti ile beraber, manen ve san'aten bütün kâinatın kalbi, merkezi; bütün mu'cizat-ı sanatının meşheri, sergisi, bütün tecelliyat-ı esmâsının mazharı, nokta-i mihrakiyesi; nihayetsiz faaliyet Rabbaniyenin mahşeri, ma'kesi; hadsiz hallakıyet-i İlâhiyenin, hususan, nebatat ve hayvânâtın, kesretli enva-ı sagiresinden cevadane icadın medarı, çarşısı ve pek geniş âhiret âlemlerindeki masnuatın küçük mikyasta nümunegâhı ve mensucat-ı ebediyenin sür'atle işleyen tezgâhı ve menazır-ı sermediyenin çabuk değişen taklidgâhı ve besatin-i daimenin tohumcuklarına sür'atle sünbüllenen dar ve muvakkat mezraası ve terbiyegâhı olmuştur.İşte arzın bu azamet-i maneviyesinden ve ehemmiyet-i san'aviyesindendir ki, Kur'an-ı Hakim semâvata nisbeten büyük bir ağacın küçük bir meyvesi hükmünde olan arzı, bütün semavata karşı küçücük kalbi büyük kalıba mukabil tutmak gibi denk tutuyor. Onu bir kefede, bütün semavatı bir kefede koyuyor, mükerreren $ diyor. İşte sair mesaili buna kıyas et. Ve anla ki, felsefenin ruhsuz, sönük hakikatları Kur'anın parlak, ruhlu hakikatları ile müsademe edemez. Nokta-i nazar ayrı ayrı olduğu için ayrı ayrı görünür. S.)(...Acaba akıllarına güvenen akılsız feylesoflar gibi "aklımız bize yeter" deyip sana ittiba'dan istinkâf mı ederler? Halbuki akıl ise, sana ittibaı emreder. Çünkü bütün dediğin mâkuldür. Fakat akıl kendi başı ile ona yetişemez...Yahut inkârlarına sebeb, tâgi zâlimler gibi hakka serfüru etmemeleri midir? Halbuki mütecebbir zâlimlerin rüesaları olan fir'avunların, nemrudların âkibetleri mâlumdur... S.) (Bak: İsbatiyecilik)
RASYONEL : Turkish Risale
Fr. Fls: Akla uygun, hesaplı, ölçülü, biçili
RASÎ : Turkish Risale
Kımıldamıyan, sâbit. * Lenger atmış olan gemi. Demirlemiş gemi
RASĞ : Turkish Risale
Bilek, elbileği
RASİ' : Turkish Risale
Hırs ve tama eden
RASİA : Turkish Risale
(C.: Rasâyi) Halka
RASİB (RÂSİBE) : Turkish Risale
Tortulaşan, dibe çöken
RASİD : Turkish Risale
Muntazır, bekleyen kimse. * Avını bekleyen ve yaklaştığında hemen üzerine sıçrayan canavar
RASİF : Turkish Risale
Dayanıklı, sağlam, muhkem. * Taş temel, rıhtım. * Denizin yüzüne çıkmış kayalar
RASİFE : Turkish Risale
Su içinde yapılan sed. Rıhtım
RASİH(A) : Turkish Risale
(C.: Râsihîn-Râsihûn) (Rüsuh. dan) Temeli kuvvetli, sağlam. * Bilgisi, bilhassa dinî bilgileri çok geniş olan. * İyice oturmuş, dem ve damarlarına yerleşmiş, temeli sağlam ve kuvvetli olan
RASİHUN : Turkish Risale
(Rasihîn) (Râsih. C.) Âlimler, din bilgisi çok sağlam ve derin olan büyük zatlar. * Temeli kuvvetli ve sağlam olanlar
RASİHÂNE : Turkish Risale
f. Sağlamca, sağlam delil ve bürhana dayanmak suretiyle
RASİM : Turkish Risale
Resim yapan, çizgi çizen. * Akar su
RASİME : Turkish Risale
Âdet. Eskiden kalma âdet
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani