Turkish Risale
BELEDÎ : Turkish Risale
(Beled. den) şehir veya kasaba ahalisinden olan, şehirli. * Şehir ve kasabaya ait. * Belediye İdaresine mensub. * Mahallî, yerli
BELEDİYE : Turkish Risale
Bir şehir veya kasabanın temizliği, bayındırlığı ve nizamiyle ilgilenen daire
BELEH : Turkish Risale
Sersemlik, bönlük, ahmaklık, budalalık
BELEL : Turkish Risale
Yaşlık, rutubet, ıslaklık. * Zafer, galibiyet.* Mihnet, keder, üzüntü. * Mücadele, kavga. * Hastalıkdan iyileşen. * Düşkünlük
BELEM : Turkish Risale
Üzerinden yol geçen tepe
BELEMUN : Turkish Risale
Çakır dikeni
BELENDAH : Turkish Risale
Bodur, şişman kimse
BELENDÎ : Turkish Risale
Enli
BELENSEM : Turkish Risale
Katran
BELES : Turkish Risale
İncire benzer bir yemiştir ve Yemen'de çok olur
BELET : Turkish Risale
Kesilmek, inkıtâ
BELEŞ : Turkish Risale
(Arabça bilâşey'den galattır) Ücretsiz, bedava
BELGE : Turkish Risale
(Bak: Vesika)
BELGİN : Turkish Risale
Belâ, zahmet, dâhiye
BELH : Turkish Risale
Bazan, sivâ (gayri) manasını ifâde eder
BELHA' : Turkish Risale
Bir gözüne sürme çekip, diğer gözünü unutan ve gömleğini ters giyen akılsız kadın
BELHAM : Turkish Risale
Nalbant. Baytar
BELHÂ : Turkish Risale
Gönlü kibirli olan kadın
BELK : Turkish Risale
Kapı açmak. * Ak ile kara alaca olma. * Büyük terazi
BELKA' : Turkish Risale
Alaca. Alaca bacaklı olan at
BELKAA : Turkish Risale
Şam vilâyetinde bir yerin adı. * Kara ile ak alaca nesne. * Parlak nesne
BELKIS : Turkish Risale
Süleyman (A.S.) zamanında, Yemen'de Sebe şehrinde hükümet süren Himyerîlerden bir melikedir. Süleyman (A.S.) bunu Filistin'e çağırdı, geldi ve iman etti. (Bak: Taht-ı Belkıs)(Hz. Süleyman (A.S.) Taht-ı Belkısı yanına celb etmek için, vezirlerinden bir âlim-i ilm-i celb dedi: "Gözünüzü açıp kapayıncaya kadar sizin yanınızda o tahtı hazır ederim" olan hâdise-i harikaya delalet eden şu âyet $ ilââhir... İşaret ediyor ki: Uzak mesafelerden eşyayı aynen veya sûreten ihzar etmek mümkündür. Hem vâki'dir ki; risaletiyle berâber saltanatla müşerref olan Hz. Süleyman (A.S.) hem mâsumiyetine, hem de adaletine medar olmak için pek geniş olan aktar-ı memleketine bizzat zahmetsiz muttali olmak ve raiyetinin ahvalini görmek ve dertlerini işitmek, bir mu'cize sûretinde Cenab-ı Hak ihsan etmiştir. Demek Cenab-ı Hakk'a itimad edip Süleyman'ın (A.S.) lisan-ı ismetiyle istediği gibi, o da lisan-ı istidadiyle Cenab-ı Hak'tan istese ve kavanin-i âdetine ve inayetine tevfik-i hareket etse; ona dünya bir şehir hükmüne geçebilir. Demek taht-ı Belkıs Yemen'de iken Şam'da aynıyla veyahud sûretiyle hâzır olmuştur, görülmüştür. Elbette taht etrafındaki adamların suretleriyle beraber sesleri de işitilmiştir. İşte uzak mesafede, celb-i sûrete ve savta haşmetli bir sûrette işaret ediyor. S.)
BELKİ : Turkish Risale
Umulur, ihtimal, olabilir. * Hattâ. * Kat'iyyetle. Dahi. Şüphesiz
BELL : Turkish Risale
Yaş etmek. Islatmak. * Ulaştırmak. * Hastanın sağlamlaşması
BELLET : Turkish Risale
(C.: Bilel) Cisimlerin yüzeyinde olan yaşlık, ıslaklık
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani