Turkish Risale
BELMA : Turkish Risale
f. Faydasız, faydası olmayan. İri ve kaba şey
BELSEK : Turkish Risale
Elbise değdiğinde yapışıp ayrılmayan bir ot
BELT : Turkish Risale
Kesmek
BELTA' : Turkish Risale
Her hususta hazakati ve feraseti olan
BELTAH : Turkish Risale
Kişi nefsini yere vurmak
BELTEM : Turkish Risale
Akılsız kimse. * Peltek adam
BELUL : Turkish Risale
Kurtulma. Hastalıkdan, marazdan kurtulma. Halâs olma
BELV : Turkish Risale
(Belvâ) Dert, çile. Musibet. Zahmet. * İmtihan, tecrübe
BELVAZ : Turkish Risale
f. Çıkıntı. Duvardan dışarı doğru çıkan direğin ucu
BELVE : Turkish Risale
Belâ
BELY : Turkish Risale
Mahvolmak. * Belirsiz olmak
BELYAD : Turkish Risale
f. Nakışsız, sade kostüm
BELZİ : Turkish Risale
Muhkem, güçlü, sağlam deve
BELÂ : Turkish Risale
(c.: Belâyâ) Afet. Sıkıntı. Tasa, kaygı. Musibet. Mücazat. İmtihan. Dâhiye. * Yaramaz nesne. (Bak: Sadaka)(Ey insan! Mâdem canavar sûretinde bir hayvan, insanların hânesine misafir geldiği vakit berekete medar oluyor; öyle ise, mahlukatın en mükerremi olan insan; ve insanların en mükemmeli olan ehl-i iman; ve ehl-i imanın en ziyade hürmet ve merhamete şâyan aceze, alil ihtiyareler; ve alil ihtiyarların içinde şefkat ve hizmet ve muhabbete en ziyâde lâyık ve müstahak bulunan akrabalar; ve akrabaların içinde dahi en hakiki dost ve en sadık muhib olan peder ve valide, ihtiyarlık hâlinde bir hanede bulunsa, ne derece vesile-i bereket ve vasıta-i rahmet ve $ sırriyle yâni: "Beli bükülmüş ihtiyarlarınız olmasa idi belâlar sel gibi üstünüze dökülecekti." ne derece sebeb-i def'-i musibet olduklarını sen kıyas eyle. M.)
BELÂ-CÛ : Turkish Risale
Belâ arayan. Belâsını istiyen
BELÂ-DİDE : Turkish Risale
f. Belâ görmüş, belâya çatmış
BELÂ-ENDER-BELÂ : Turkish Risale
f. Belâ üstüne belâ. Zahmet içinde zahmet
BELÂ-YI NÂGÂH : Turkish Risale
Ansızın gelen musibet. Habersiz gelen belâ
BELÂ-YI SİYÂH : Turkish Risale
Kara belâ. * Mc: Acı olan olaylar, kötü hâdiseler
BELÂG : Turkish Risale
Eriştirme, yetiştirme. * Maksada uyan güzel ifâde. Kâfi gelme, kifâyet
BELÂGAN MÂ-BELÂG : Turkish Risale
Bol bol. Çok kâfi derecede
BELÂGAT : Turkish Risale
Hitâbettiği kimselere göre uygun, tam yerinde, düzgün ve hakikatlı güzel söz söyleme san'atı. Muktezâ-yı hâle mutâbık söz söylemek. * Belâgat, hem düzgün, hem yerinde söz söylemeyi öğreten ilmin de adı olur. Ve maani, beyan, bedi' diye üç kısma ayrılır. Bu gün Edebiyat denilen bilgiye, ilm-i belâğat denilir. (Edb. L.)(Arkadaş! Kelâmların hüsnünü artıran ve güzelliğini fazlaca parlatan belâgatın esaslarından biri de şudur ki: Bir havuzu doldurmak için etrafından süzülen sular gibi, beliğ kelâmlarda da zikredilen kelimelerin, kayıtların, hey'etlerin tamamen o kelâmın takib ettiği esas maksada nâzır olmakla onun takviyesine hizmet etmeleri, belâgat mezhebinde lâzımdır.... Belâgat, muktezâ-yı hâle mutabakattan ibarettir. Kur'anın muhatabları, muhtelif asırlarda mütefavit tabakalardır. Bu tabakalara mürâaten, muhavere ve mükâlemeyi o asırlara teşmil etmek üzere, çok yerlerde ta'mim için hazf yapıyor; çok yerlerde, nazm-ı kelâmı mutlak bırakıyor ki; ehl-i belâgat ve ulûm-u Arabiyece güzel görünen vecihler, ihtimâller çoğalsın ki, her asırda her tabaka, fehimlerine göre hissesini alsın. İ.İ.)
BELÂGAT-FÜRUŞ : Turkish Risale
f. Belâgat taslıyan
BELÂGAT-PERDÂZ : Turkish Risale
f. Düzgün konuşabilen, iyi söz söyliyebilen
BELÂGAT-PİRÂ : Turkish Risale
Belâgata süs veren. Süslü ve belâgatlı konuşan
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani