Multilingual Turkish Dictionary

Turkish Risale

Turkish Risale
U'BÜD : Turkish Risale

İbadet et (meâlinde emir.)

U'CUBE : Turkish Risale

Taaccüb olunacak şey. Ucube. Pek acib ve garib olan. * Hayret edilecek derecede olan isti'dad

U'CUBE-İ HİLKAT : Turkish Risale

Yaratılıştan insanlara hayret verici olan. Şaşılacak, hayrete düşülecek hilkat garibesi

U'LUME : Turkish Risale

(C.: Eâlim) Alâmet, işaret, nişan

UBAB : Turkish Risale

Her nesnenin muazzamı, her şeyin büyüğü. * Cemaat, topluluk. * Taşkın sel suyu. * Pek taşkın, coşkun

UBAR : Turkish Risale

f. Ağlama, inilti

UBEYD : Turkish Risale

Küçük kul, kulcuk

UBEYDE BİN CERRAH (R.A.) : Turkish Risale

Aşere-i Mübeşşere'den olup, asıl ismi Amir bin Abdullah'tır. Her din muharebesinde bulunup çok büyük şecaat ve metanet göstermiştir. Adaleti ile de meşhurdu. Şam'ın fethinde kendisi kumandandı. Hicri 18 senesinde 58 yaşında iken taundan vefat etmiştir

UBR : Turkish Risale

Çok. * Sedir ağacından su kenarlarında biten ağaç

UBS : Turkish Risale

Huzursuzluktan yüz burkulmak. Yüz ekşime, surat asma

UBSUR : Turkish Risale

Seri. Çok yürüyen deve

UBUD : Turkish Risale

(Ebed. C.) Ebedler, sonsuzluklar

UBUDET : Turkish Risale

Kulluk. (Aslında zillete derler.)

UBUDİYYET : Turkish Risale

Bendelik, kulluk, kölelik. Kul olduğunu bilip Allah'a itaat etmek. Allah'a teslim olup, Kur'an ve Peygamber (A.S.M.) vasıtası ile verilen emirleri aynen icra ve tatbike çalışmak.(İnsanlar kendileri için değil, Allah'a ubudiyet için yaratılmışlardır.)(Ubudiyet, emr-i İlâhîye ve rıza-i İlâhîye bakar. Ubudiyetin dâîsi, emr-i İlâhî ve neticesi rıza-i Hak'tır. Semeratı ve fevaidi, uhreviyedir. Fakat ille-i gaiye olmamak, hem kasden istenilmemek şartıyla, dünyaya ait faideler ve kendi kendine terettüb eden ve istenilmeyerek verilen semereler, ubudiyete münafi olmaz. Belki zaifler için müşevvik ve müreccih hükmüne geçerler. Eğer o dünyaya ait faideler ve menfaatler, o ubudiyete, o virde veya o zikre illet veya illetin bir cüz'ü olsa, o ubudiyeti kısmen ibtal eder. Belki o hasiyetli virdi akim bırakır, netice vermez. İşte bu sırrı anlamıyanlar, mesela yüz hasiyeti ve faidesi bulunan Evrad-ı Kudsiye-i Şah-ı Nakşibendî'yi veya bin hasiyeti bulunan Cevşen-ül Kebir'i o faidelerin bazılarını maksud-u bizzat niyet ederek okuyorlar. O faideleri göremiyorlar ve göremiyecekler ve görmeye de hakları yoktur. Çünki o faideler, o evradların illeti olamaz ve ondan onlar kasden ve bizzat istenilmeyecek. Çünkü onlar fazlî bir surette, o halis virde talebsiz terettüb eder. Onları niyet etse, ihlası bir derece bozulur. Belki ubudiyetten çıkar ve kıymetten düşer.Yalnız bu kadar var ki; böyle hasiyetli evradı okumak için, zaif insanlar bir müşevvik ve müreccihe muhtaçtırlar. O faideleri düşünüp, şevke gelip, evradı sırf rıza-yı İlahî için, âhiret için okusa zarar vermez. Hem de makbuldür. Bu hikmet anlaşılmadığından; çoklar, aktabdan ve selef-i salihînden mervî olan faideleri görmediklerinden şübheye düşer, hattâ inkar da eder. L.) (Bak: Rububiyet)

UBUR : Turkish Risale

Geçmek. Atlamak. * Zorlamak. * Suyun öte kıyısına geçmek

UBUS : Turkish Risale

Çatık yüzlü. Abus. * Utanmaz kimse

UBUSET : Turkish Risale

Yüz ekşiliği. Çehre çatıklığı. Somurtkanlık

UBYE : Turkish Risale

Büyüklenmek, kibirlenmek

UCAB : Turkish Risale

(Uccâb) Çok şaşılacak fazla gülünç olan şey

UCACET : Turkish Risale

(C.: İcâc) Dişi deve sürüsü. * Toz. * Yüce avazlı, yüksek sesli

UCALE : Turkish Risale

Misafirlerin yolda yemek için götürdükleri azık. * Çiftçilerin azık diye evvelce koyup getirdikleri buğday ve arpa

UCAM : Turkish Risale

Çekirdek

UCARİM : Turkish Risale

Kuvvetli adam

UCAVE : Turkish Risale

Tırnağa bitişik olan sinir

UCB : Turkish Risale

(Ucub) Kibir, gurur. Kendini beğenmişlik. Ameline, yaptıkları işe güvenmek. * Varlığı nâdir olan şeyi görünce istiğrab etmek hâli. * Yabancı kadın taifesiyle beraber oturmak ve konuşmaktan pek hoşlanan.(Arkadaş! Ye'se düşen adam, azabdan kurtulmak için istinad edecek bir noktayı aramaya başlar. Bakar ki, bir miktar hasenât ve kemâlâtı var, hemen o kemâlâtına bel bağlar. Güvenerek der ki: "Bu kemalât beni kurtarır, yeter" diye bir derece rahat eder. Halbuki a'mâle güvenmek ucubdur. İnsanı dalâlete atar. Çünkü insanın yaptığı kemalât ve iyiliklerde hakkı yoktur; mülkü değildir, onlara güvenemez. Hem insanın vücudu ve cesedi bile onun değildir. Çünkü, kendisinin eser-i san'atı değildir. O vücudu yolda bulmuş, lekita olarak temellük de etmiş değildir. Kıymeti olmayan şeylerden olduğu için yere atılmış da insan almış değildir. Ancak, o vücut havi olduğu garip san'at, acip nakışların şehadetiyle, bir Sani-i Hâkim'in dest-i kudretinden çıkmış kıymettar bir hane olup, insan o hanede emâneten oturur. O vücudda yapılan binlerce tasarrufattan ancak bir tane insana aittir. M.N.)