Turkish Risale
VÂCİBÂT : Turkish Risale
(Vâcibe. C.) Yapılması lüzumlu olan şeyler. Vâcib olan şeyler
VÂFİ VE KÂFİ : Turkish Risale
Bol bol yeter
VÂFİ(YE) : Turkish Risale
(Vefâ. dan) Tam, elverişli, kâfi, yeter. * Sözünün eri. * Va'dini mutlak yerine getiren Cenab-ı Hak
VÂHİB : Turkish Risale
(Vâhibe) Bağışlayan, veren, ihsan eden, hibe eden
VÂHİB-ÜL ATÂYÂ : Turkish Risale
Hediyeler bağışlayan. Bağışlar ihsan eden. (Cenab-ı Hak (C.C.)
VÂHİB-ÜL HAYAT : Turkish Risale
Hayatı bağışlayan, hayat veren Allah (C.C.)
VÂHİD : Turkish Risale
Bir, tek, biricik. Eşi, benzeri, cüz'ü, parçası olmayan Allah (C.C.) Ferid
VÂHİD-İ KIYASÎ : Turkish Risale
Bir şeyin miktarını ve sair hususiyetlerini ölçmek için kendi cinsinden değişmez olarak tayin edilen parça veya miktar. Meselâ: Uzunluğun "vâhid-i kıyasîsi" metredir. Hava tazyiklerinin ve sıcaklıklarınınki de derecedir
VÂHİD-İ İ'TİBARÎ : Turkish Risale
Hakikatta olmayıp varlığı farazî olarak kabul edilen bir şey. Varlığına itibar edilen şey. (Ağırlık için kilo, uzunluk için metre bir vâhid-i itibarîdir.)
VÂHİDEN : Turkish Risale
Vâhid olarak. Tek olarak
VÂHİDİYYET : Turkish Risale
Cenab-ı Hakk'ın (C.C.) umum eşyada birden birlik tecellisi.(Vâhidiyyet ise, bütün o mevcudat birinindir ve birine bakar ve birinin icadıdır, demektir. Ehadiyyet ise, herbir şeyde Hâlık-ı Küll-i Şey'in ekser esması tecelli ediyor demektir. Meselâ: Güneşin ziyası bütün zeminin yüzünü ihata ettiği haysiyetiyle vâhidiyet misalini gösterir. Ve herbir şeffaf cüzde ve su katrelerinde Güneş'in ziyası ve harareti ve ziyasındaki yedi rengi ve bir nevi gölgesi bulunması ehadiyyet misalini gösterir. Ve herbir şeyde, hususan zihayatta ve bilhassa herbir insanda o Sâni'in ekser esması tecelli ettiği cihetle ehadiyyeti gösterir. M.) (Bak: Ehadiyyet, Rahmaniyyet, Rabb-ül erbab)
VÂKIA SURESİ : Turkish Risale
Kur'an-ı Kerim'in
suresidir. Mekkîdir
VÂKIA' : Turkish Risale
Vuku bulmuş, olmuş, var olan mevcud bir hâdise. * Olan olmuş. * Rüya, düş. * şiddetli hâdise. * Meşakkat, musibet. * Kıyamet. * Cenk, savaş
VÂKIF : Turkish Risale
Bilen, haber sahibi. Aşina. Bir işten iyi haberi olan. * Vakfeden. * Duran, ayakta duran
VÂKIF-I AHVAL : Turkish Risale
Durumdan haberli olan, işlere vâkıf bulunan
VÂKIF-I ESRAR : Turkish Risale
Gizli şeyleri, sırları bilen
VÂKIFANE : Turkish Risale
f. Bilen kimseye yakışır surette, bilerek. Vâkıf şekilde. Anlamak ve bilmek suretiyle
VÂKIÂT : Turkish Risale
(Vâkıa. C.) Vâkıalar. Baştan geçen hâdiseler
VÂKÎ : Turkish Risale
(Vikaye. den) Saklayan, koruyan, vikaye eden, esirgeyen. * Önleyici tedbir veya ilaç
VÂKİ' : Turkish Risale
Olan, düşen, konan. Mevcud ve var olan. * Geçmiş olan, geçen
VÂKİ-İ HÂL : Turkish Risale
Hâlin hakikatı, o işin hakikatı
VÂKİB : Turkish Risale
Ayak üstüne duran kişi
VÂLÂ : Turkish Risale
Yüksek, âlî, refi'
VÂLÂCÂH : Turkish Risale
f. Mevkii yüce, rütbesi yüksek olan
VÂLÂKADD : Turkish Risale
f. Boyu yüksek, uzun boylu
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani