Multilingual Turkish Dictionary

Turkish Risale

Turkish Risale
ÂDİYÂT-I UMÛR : Turkish Risale

Günlük işler, her zamanki değersiz işler

ÂDİŞ : Turkish Risale

f. Ateş, nar

ÂHÂD : Turkish Risale

Birler. Birden dokuza kadar olan sayılar

ÂHÂD-I NÂS : Turkish Risale

Avam, halktan birisi

ÂHİL : Turkish Risale

Erkeği olmayan kadın. * Fevkinde kimse olmayan yüksek padişah

ÂHİN : Turkish Risale

(C.: Avâhin) Fakir. * Hazır, sabit kimse. * Yumuşak hurma ağacı

ÂHİR : Turkish Risale

Biten. Hitam bulan. Sonra gelen. Son. Sonraki

ÂHİR-BİN : Turkish Risale

f. Sonunu gören, düşünen

ÂHİRE : Turkish Risale

Zâni, zinakâr

ÂHİRET : Turkish Risale

Bu dünyadan sonra gideceğimiz ebedi âlem. Âhiret, kıyamet koptuktan sonra, bütün varlıkların ve insanların devamlı kalacakları yerdir. Orada ölüm yoktur, hayat sonsuzdur; dinin emirlerine bağlı olanlar için cennet; dine bağlı olmıyanlar için de cehennem vardır. Âhirete inanmayan insan müslüman olamaz. Kur'an ve peygamberi inkar etmiş olur. İnsan ölüp toprak olduktan sonra onu kim diriltecek diyenlere Kur'anın pek çok cevaplarından biri meâlen şudur: "Onu ilkin kim yarattı ise, öldükten sonra da yine o diriltecek." (Bak: Haşir)(Dünya dar-ül hikmet ve ahiret dar-ül kudret olduğundan; dünyada Hakîm, Mürettib, Müdebbir, Mürebbi gibi çok isimlerin iktizasıyla, dünyada icad-ı eşya, bir derece tedricî ve zaman ile olması, hikmet-i Rabbaniyenin muktezasıyla olmuş. Âhirette ise; hikmetten ziyade kudret ve rahmetin tezahürleri için maddeye ve müddete ve zamana ve beklemeye ihtiyaç bırakmadan, birden eşya inşa ediliyor. Burada bir günde ve bir senede yapılan işler, âhirette bir anda ve bir lemhada inşasına işareten Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan: $ ferman eder. Ş.)(Mühim bir taraftan ehemmiyetli bir sual: Rivayette gelmiş ki, Cennette bir adama beşyüz senelik bir Cennet verilir. Bu hakikat akl-ı dünyevinin havsalasında nasıl yerleşir?Elcevap
Nasıl ki bu dünyada herkesin dünya kadar hususi ve muvakkat bir dünyası var. Ve o dünyanın direği onun hayatıdır. Ve zahiri ve batıni duygularıyla o dünyasından istifade eder. Güneş bir lâmbam, yıldızlar mumlarımdır der. Başka mahlukat ve ziruhlar bulunmaları, o adamın mâlikiyetine mani olmadıkları gibi, bilâkis onun hususî dünyasını şenlendiriyorlar, zinetlendiriyorlar. Aynen öyle de, fakat binler derece yüksek, herbir mü'min için binler kasır ve hurileri ihtiva eden has bahçesinden başka, umumi cennetten beşyüz sene genişliğinde birer hususi cenneti vardır. Derecesi nisbetinde inkişaf eden hissiyatıyla, duygularıyla cennete ve ebediyete lâyık bir surette istifade eder. Başkaların iştiraki onun mâlikiyetine ve istifadesine noksan vermedikleri gibi, kuvvet verirler. Ve hususi ve geniş cennetini zinetlendiriyorlar. Evet, bu dünyada bir adam, bir saatlik bir bahçeden ve bir günlük bir seyrangahtan ve bir aylık bir memleketten ve bir senelik bir mesiregâhta seyahatından; ağzıyla, kulağıyla, gözleriyle, zevkiyle, zâikasıyla, sâir duygularıyla istifade ettiği gibi; aynen öyle de fakat bir saatlik bir bahçeden ancak istifade eden bu fâni memleketteki kuvve-i şâmme ve kuvve-i zâika, o bâki memlekette bir senelik bahçeden aynı istifadeyi eder. Ve burada bir senelik mesiregâhtan ancak istifade edebilen bir kuvve-i bâsıra ve kuvve-i sâmia orada, beşyüz senelik mesiregâhındaki seyahattan; o haşmetli, baştan başa zinetli memlekete lâyık bir tarzda istifade eder. Her mü'min derecesine ve dünyada kazandığı sevaplar, haseneler nisbetinde inbisat ve inkişaf eden duygularıyla zevk alır, telezzüz eder, müstefid olur. L.)

ÂHİRZAMAN : Turkish Risale

Dünyanın son zamanı ve son devresi. Dünya hayatının kıyamete yakın son devresi. (Rivayette var ki
"Fitne-i âhirzaman o kadar dehşetlidir ki, kimse nefsine hâkim olmaz." Bunun için, binüçyüz sene zarfında emr-i Peygamberiyle bütün ümmet o fitneden istiaze etmiş, azâb-ı kabirden sonra ( $ ) vird-i ümmet olmuş. Allahu a'lem bissavab, bunun bir te'vili şudur ki: O fitneler nefisleri kendilerine çeker, meftun eder. İnsanlar ihtiyarlarıyla, belki zevkle irtikâb ederler. Meselâ: Rusyada hamamlarda, kadın- erkek beraber çıplak girerler ve kadın, kendi güzelliklerini göstermeğe fıtraten çok meyyal olmasından seve seve o fitneye atılır, baştan çıkar ve fıtraten cemâlperest erkekler dahi nefsine mağlup olup o ateşe sarhoşane bir sürur ile düşer, yanar. İşte dans ve tiyatro gibi o zamanın lehviyatları ve kebâirleri ve bid'aları, birer câzibedarlık ile pervane gibi nefisperestleri etrafına toplar, sersem eder. Yoksa cebr-i mutlak ile olsa ihtiyar kalmaz, günah dahi olmaz. Ş.)

ÂHİZ : Turkish Risale

(Âhize) Alan. Alıcı. Ahzeden. * Ses alıcı âlet. * Kabul etme, alma

ÂHİZE : Turkish Risale

Fiz
Elektrik enerjisini mekanik enerjiye çeviren alet

ÂKIL(E) : Turkish Risale

Uyanık. Aklı başında. Tedbirli. Düşüncesi sağlam. Huşyâr

ÂKILÂNE : Turkish Risale

f. Akıllı kimseye yakışır surette, akıl ve idrakle

ÂKILÂT : Turkish Risale

Akıllı kadınlar

ÂKIR(E) : Turkish Risale

Kısır, verimsiz, kumlu toprak. * Çocuksuz kadın. * Oğlu veya kızı olmayan erkek. * Yaralayan, yaralayıcı

ÂKIS : Turkish Risale

Pis kokulu

ÂKİB : Turkish Risale

Çok fazla

ÂKİBE(T) : Turkish Risale

Bir şeyin sonu. Nihayet. Netice, sonuç

ÂKİBET-BİN : Turkish Risale

f. İleri görüşlü. Sonunu evvelden gören

ÂKİBET-BİNÎ : Turkish Risale

f. Tedbirlilik, neticeyi önceden görüp düşünme

ÂKİBET-ENDİŞ : Turkish Risale

f. Geleceği için endişe eden. İstikbâlini düşünen. Akibetini düşünen

ÂKİBET-ÜL EMR : Turkish Risale

Bir işin neticesi, sonu

ÂKİBET-ÜL ÂKİBE : Turkish Risale

Akibetin âkibeti. * Neticenin sonu. * Ahiret