Turkish Risale
İMKÂN-I AKLÎ : Turkish Risale
Man: Aklen mümkün bilinen. * Aklen mümkün olma
İMKÂN-I VEHMÎ : Turkish Risale
Vehimle bir şeyi mümkün görmek, zannetmek
İMKÂN-I ZÂTÎ : Turkish Risale
Vukuu mümkün olan iş. Bir şeyin, aslında mümkün olması
İMKÂN-I ZİHNÎ : Turkish Risale
Bir şeyin mümkün olabileceğini zihinle düşünmek.(Vesveseli adam imkân-ı zâtî ile imkân-ı zihnîyi birbiriyle iltibas eder. Yani, bir şeyi zâtında mümkün görse, o şeyi zihnen dahi mümkün ve aklen meşkuk tevehhüm eder. Halbuki, İlm-i Kelâm'ın kaidelerindendir ki; imkân-ı zâtî ise, yakîn-i ilmîye münâfi değil ve zaruret-i zihniyyeye zıddiyyeti yoktur. Meselâ: Şu dakikada Karadeniz'in yere batması zâtında mümkündür ve o imkân-ı zâtî ile muhtemeldir. Halbuki yakînen o denizin yerinde olduğunu hükmediyoruz. Şüphesiz biliyoruz ve o ihtimâl-i imkânî ve o imkân-ı zâtî bize şek vermez, bir şüphe getirmez, yakînimizi bozmaz. Meselâ: Şu güneş zatında mümkündür ki, bugün gurub etmesin veya yarın tulu' etmesin. Halbuki bu imkân, yakînimize zarar vermez, şüphe getirmez. İşte bunun gibi, meselâ: Hakaik-ı imâniyeden olan hayat-ı dünyeviyenin gurubuna ve hayat-ı uhreviyyenin tuluuna, imkân-ı zâtî cihetinde gelen vehimler, yakîn-i imanîye zarar vermez. Hem "lâ ibrete li-l-ihtimali-l-gayri-n-nâşi an delilin" yani: "Bir delilden neş'et etmeyen bir ihtimalin hiç ehemmiyeti yoktur" olan kaide-i meşhure, hem usul-üd din, hem usul-ü fıkhın kaide-i mukarreresindendir. S.)
İMKÂN-I ÂDÎ : Turkish Risale
Zâtında dâima mümkün olan. Her zaman olabilen. Olmasında bir mânia bulunmayan
İMKÂN-I ÖRFÎ : Turkish Risale
Emsaline pek az rastlanan hârika bir âdet veya keramet gibi
İMKÂNAT : Turkish Risale
Varlığı da yokluğu da mümkün olanlar. Ademle vücudu müsavi olanlar. Var olmasında başkasına muhtaç bulunan şeyler
İMLA : Turkish Risale
Doldurma, doldurulma. * Yazı yazma. (Dikte) * Bir dildeki kelime ve sözleri doğru yazma bilgisi. * Müddeti mühlet vererek uzatma
İMLAK : Turkish Risale
Çok fakir düşmek
İMLAL : Turkish Risale
(Melâl. den) Usandırma veya usandırılma
İMLAS : Turkish Risale
Karanlık. * Karışma. * Koyunun tüyü dökülme
İMLİSE : Turkish Risale
Çöl, sahra
İMLİSÎ : Turkish Risale
Hırsız, sârık
İMMA : Turkish Risale
(Terdid edatıdır) "Ya, veya" diye tercüme edilir.. Şek, şüphe, ibahe, bağışlamak, hayret vermek mânâlarını da ifade eder
İMMİSAR : Turkish Risale
(İmtisar ile aynı mânâdadır) Süt sağmak. * Bir şeyi incelemek. * Az olmak. * Dağılmak. * Hâil, perde
İMPARATOR : Turkish Risale
Lât. Büyük kral. Birkaç devlete hükmünü geçiren büyük hükümdar. Tahta çıkan kadın olursa ona imparatoriçe denir
İMRAC : Turkish Risale
Ahde vefa etmeme, sözden cayma. * Hayvanı çayıra salıverme
İMRAN : Turkish Risale
Hz. Meryemin babası. (Bak: Âl-i İmran)
İMRAR : Turkish Risale
Geçirmek. Mürur ettirmek. * İpi sağlam bükmek. * Acıtmak. Acı olmak
İMRAR-I EVKAT : Turkish Risale
Vakitleri geçirmek
İMRAZ : Turkish Risale
İllet sahibi olmak. Hasta etmek. Bir kimseyi hasta bulmak
İMREE(T) : Turkish Risale
Kadın. Hâtun. Avrat
İMRUZ : Turkish Risale
f. Bugün
İMSA : Turkish Risale
Akşama kalma. * Bozma
İMSAK : Turkish Risale
Kendini tutmak. Bir şeyden el çekme. * Oruca başlama zamanı. * Hapsetmek. * Şer'an müftirat denen şeylerden (orucu bozan şeylerden) nefsi hakikaten veya hükmen men' etmek. * Yemez içmez adamın hâli. Cimrilik, hasislik, pintilik
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani