Multilingual Turkish Dictionary

Turkish Risale

Turkish Risale
FUZAZ : Turkish Risale

Ayrılmış ve dağılmış nesne

FUZLA : Turkish Risale

(Müe.) Daha, en faziletli. Çok faziletli

FUZUH : Turkish Risale

Gizli işlerin zahir olup açığa çıkması

FUZUL : Turkish Risale

(Fazl. C.) Fazla şey. Lüzumsuz söz

FUZULAT : Turkish Risale

Ziyade olup işe yaramayan şeyler. Fazlalıklar

FUZULEN : Turkish Risale

Yersiz, usulsüz, haksız olarak

FUZULÎ : Turkish Risale

Fazladan olup boşu boşuna söylenen söz. İşe yaramayan. Boşu boşuna. * Boşboğaz. Ahmak. Vazifesinden hariç lüzumsuz şeye teşebbüs eden. * Haksız olarak fiile çıkarılan iş. * Fık: Şer'î izin olmadığı halde diğer bir kimsenin hakkında tasarruf eden kimse. * Büyük bir şâir ismidir. Türk Divan Edebiyatı'nın birçok sahalarında kuvvetli te'sir ve nüfuz sâhibi olan bu büyük şâir, Azeri-Osmanlı edebiyatı kurucularındandır. Türkçe, Arabça, Farsça manzum ve mensur birçok eserler yazmıştır. Leylâ ile Mecnun mesnevisi meşhurdur. Milâdi
asırda yaşımış ve tâundan 1555'de vefat etmiştir. Asıl adı Mehmed'dir

FÂCİA-ENGİZ : Turkish Risale

Fâcialı. Çok acıklı

FÂCİA-NÜVİS : Turkish Risale

f. Acıklı ve hazin tiyatro romanı yazan kimse

FÂKA(T) : Turkish Risale

Zaruret, ihtiyaç. Yoksulluk, fakirlik

FÂKA-İ ŞEDİDE : Turkish Risale

Şiddetli ihtiyaç

FÂLIK : Turkish Risale

Çatlatan. Açan. Büyümesi için tohumu açan, yaratan. (Allah C.C.)

FÂLIK-ÜL HABBİ VENNEVÂ : Turkish Risale

Tohum ve çekirdekleri açarak büyüten (Allah C.C.)

FÂM : Turkish Risale

f. Renk, levn

FÂR : Turkish Risale

Fâre, sıçan

FÂRIK : Turkish Risale

(Fârıka) Tefrik eden, farkeden, ayıran. Ayrılmasına, farkolunmasına sebeb olan alâmet

FÂRIKAT : Turkish Risale

Farkedenler, ayıranlar, farkediciler

FÂSIK : Turkish Risale

(Fısk. dan) Günahkâr. Hak yolundan hâriç olan. Allah'ın emirlerine karşı zıt hareket eden. Büyük günahı işleyen veya küçük günahta ısrar eden kimse.(Ey bedbaht fâsık adam! Fâsıkların kesretine bakıp aldanma ve "ekseriyetin efkârı benimle beraberdir" deme! Çünki fâsık adam, fıskı istiyerek ve bizzat taleb edip girmemiş; belki içine düşmüş çıkamıyor... Hiç bir fâsık yoktur ki, sâlih olmasını temenni etmesin ve âmirini ve reisini mütedeyyin görmek istemesin. İllâ ki, El-iyâzübillâh! irtidat ile vicdanı tefessüh edip, yılan gibi zehirlemekten lezzet alsın.) (R.N.)

FÂSIK-I MAHRUM : Turkish Risale

Günah işlemeye hazır olduğu halde fırsat bulamayan

FÂSIK-I MÜTECÂHİR : Turkish Risale

Açıktan açığa kimseden sıkılmadan günah işleyen. İşlediği günah ile övünen günahkâr kimse. (Böylelerin aleyhinde konuşmak gıybet sayılmaz.)

FÂSIL : Turkish Risale

Fasıllara ayıran. Kısım kısım eden

FÂSILA : Turkish Risale

Bend. Kısım. Bölük. Durak. * Mevsim. * Mebhas

FÂSILA-İ SALTANAT : Turkish Risale

Yıldırım Bayezid'in Ankara savaşında Timur'a esir düşmesinden, Çelebi Mehmed'in pâdişah olmasına kadar geçen zaman

FÂSİC : Turkish Risale

Kısır, semiz davar

FÂSİD DAİRE : Turkish Risale

Man: A yı B ile, B yi A ile ispat etmek. Bir düşünceyi isbat etmek için isbat edilmemiş başka bir düşünceyi delil olarak kullanmak ve bunu da isbat için isbatı istenen ilk düşünceyi doğru sayıp buna delil diye kullanmak. Yani isbat edilen ile isbat edeni birbirine delil saymak olup isabetsizdir