Multilingual Turkish Dictionary

Turkish Risale

Turkish Risale
ALÂNÎ : Turkish Risale

Açıkta, meydanda, herkesin gözü önünde

ALÂNİYETEN : Turkish Risale

Herkesin önünde, açıkça, alânen

ALÂİK-İ DÜNYEVİYE : Turkish Risale

Dünyevî alâkalar. İnsanı Cenab-ı Hakkın rızasından alıkoyan lüzumsuz işler

ALÂİM-İ SEMÂ : Turkish Risale

(Alâim-üs semâ) Al yeşil kuşak. (Bak: Kavs-ı kuzah)

ALÇI : Turkish Risale

Sağlam harç yapmada kullanılan beyaz toz, cibs

ALÎK : Turkish Risale

Hayvana bir defada verilen yem. * Asılan torba

ALÎK-ÜD-DEVÂB : Turkish Risale

Yem torbası

ALÎL : Turkish Risale

Hasta. İlletli.(Mariz bir asrın, hasta bir unsurun, alil bir uzvun reçetesi; ittiba-ı Kur'andır. M.)

ALÎM : Turkish Risale

Bilen. İlmi, ebedi ve ezeli olan Cenab-ı Hak. (Kur'an-ı Kerim'de bu isim 126 kerre zikredilir.)

ALÎM-ALLAH : Turkish Risale

Allah en iyi ve en çok bilendir (meâlinde.)

ALÎN : Turkish Risale

Aleni, açık

ALÜFTE : Turkish Risale

f. Muhabbet ve sevgiden deli gibi. * Alışık, nâmus perdesi yırtık, iffetsiz kadın. Fâhişe

ALÜFTE-GÂN : Turkish Risale

f. (Alüfte. C.) Nâmus perdesi yırtık kadınlar. Fâhişeler

ALÜGDE : Turkish Risale

f. Saldırıcı, şiddetle saldıran

ALÜVYON : Turkish Risale

Nehirlerin sürükleyerek taşıdığı toprak

ALİ : Turkish Risale

Üstün. Yüce. Çok büyük. Meşhur. Necib

ALİKA : Turkish Risale

İçine birşey koyacak torba. * Yem

ALİM : Turkish Risale

Üzüntülü, kederli, ıztırab çeken

ALİM-ALLAH : Turkish Risale

Allah bilir (meâlinde yemin.)

ALİVRE : Turkish Risale

Elde edildiği vakit teslim edilmek üzere, bir mahsul üzerine önceden yapılan satış

ALİYY : Turkish Risale

Necip, büyük, yüksek, meşhur, namdar, ünlü

ALİYY-ÜL A'LA : Turkish Risale

En üstün, birincilerin birincisi. En yüksek. Pek iyi

ALİYY-ÜL MURTAZA (R.A.) : Turkish Risale

Esedullah, Aliyy-ibni Ebi Talib, Ebutturâb, İmâm-ı Ali isimleri ile de anılır.Hz. Resul-i Ekrem'in (A.S.M.) amcası Ebu Tâlib'in oğlu olup Hicretten yirmiüç yıl önce doğmuş ve Bi'setin ikinci günü daha on yaşında iken imân etmiş, hiç putlara tapmamıştır. Bunun için mübârek ismi söylendiğinde, Kerremallâhü Veche diye tâzim edilir. Bütün gazâlarda, din muharebelerinde çok kahramanlık ve fedâkârlığından dolayı "Esedullâh: Allah'ın aslanı" nâmını da almıştır. Aşere-i Mübeşşeredendir. Ayetle medhedilmiştir. Kendinden evvelki üç Halife-i kirâma (R.A.) seve seve biat etmiş, onlara Şeyh-ül İslâm gibi hizmetlerine iştirak etmiştir. Evliyânın reisidir. Hicretin kırkıncı yılında şehid edilmiştir. (R.A.) Bu vesile ile onunla alâkalı bir dersten kısa ve mühim bir kısmı yazıyoruz:(... Hem nakl-i sahih-i kat'î ile İmam-ı Ali'ye demiş: "Sende Hazret-i İsa (A.S.) gibi iki kısım insan helâkete gider. Birisi ifrat-ı muhabbet; diğeri, ifrat-ı adâvetle. Hazret-i İsâ'ya Nasrâni, muhabbetinden hadd-i meşrudan tecavüz ile hâşâ ibnullâh dediler. Yahudi, adâvetinden tecâvüz ettiler, nübüvvetini ve kemâlini inkâr ettiler. Senin hakkında da bir kısım, hadd-i meşru'dan tecavüz edecek, muhabbetinden helâkete gidecektir." $ demiş, bir kısmı senin adâvetinden çok ileri gidecekler; onlar da Havâricdir ve Emevîlerin bir kısım müfrit taraftarlarıdır ki, onlara Nâsibe denilir.Eğer denilse: Al-i Beyte muhabbeti Kur'an emrediyor. Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm çok teşvik etmiş, o muhabbet Şialar için belki bir özür teşkil eder. Çünkü, ehl-i muhabbet bir derece ehl-i sekirdir. Ne için Şialar, hususan Rafiziler, o muhabbetten istifâde etmiyorlar? Belki işâret-i nebeviye ile o fart-ı muhabbetten mahkûmdurlar?"Elcevab: Muhabbet iki kısımdır: Biri; mânâ-yı harfiyle, yani Resul-ü Ekrem Aleyhhissalâtü Vesselâm hesabına, Cenâb-ı Hak namına, Hazret-i Ali ile Hasan ve Hüseyin ve Al-i Beyti (R.A.) sevmektir. Şu muhabbet Resul-ü Ekrem'in (A.S.M.) muhabbetini ziyadeleştirir. Cenab-ı Hakkın muhabbetine vesile olur. Şu muhabbet meşru'dur, ifratı zarar vermez, tecâvüz etmez, başkalarının zemmini ve adâvetini iktizâ etmez.İkincisi: Manâ-yı ismiyle muhabbettir. Yâni: Bizzat onları sever. Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmı düşünmeden Hazret-i Ali'nin kahramanlıklarını ve kemâlini; ve Hazret-i Hasan ve Hüseyin'in yüksek faziletlerini düşünür; sever. Hatta Allah'ı bilmese de, Peygamberi tanımasa da yine onları sever. Bu sevmek Resul-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın muhabbetine ve Cenab-ı Hakkın muhabbetine sebebiyyet vermez; hem ifrat olsa, başkaların zemmini ve adâvetini iktiza eder.İşte işâret-i Nebeviyye ile Hazret-i Ali hakkında ziyâde muhabbetlerinden Hazret-i Ebu Bekir-i Sıddık ile Hazret-i Ömer'den teberri ettiklerinden hasârete düşmüşler ve o menfi muhabbet sebeb-i hasarettir. M.)

ALİZARİN : Turkish Risale

Fr. Eskiden kök boyası denilen bitkiden çıkarılırken, şimdi kimya usulleriyle hazırlanan boya maddesi

ALİZE : Turkish Risale

Fr. Tropikal bölge denizlerinde sürekli olarak esen rüzgârın adı