English
YEMENI : English Turkish Redhouse
Yem.e.niyem'ıni isim Yemenli. sıfat
Yemen, Yemen'e özgü.
Yemenli
YEMENITE : English Turkish Redhouse
Yem.en.iteyem'ınayt isim, sıfat bakınız Yemeni
YEN : English Turkish Redhouse
yenyen isim, konuşma dili arzu. fiil (yenned, yenning) arzu etmek, arzulamak
YEOMAN : English Turkish Redhouse
yeo.manyo'mın isim (yeomen)
küçük çiftlik sahibi çiftçi.
denizcilikle ilgili bazı astsubaylara verilen bir unvan
YES : English Turkish Redhouse
yesyes zarf evet. isim (yeses/yesses) olumlu cevap veya oy
YES, INDEED! : English Turkish Redhouse
Elbette!
YES-MAN : English Turkish Redhouse
yes-manyes'män isim, konuşma dili (yes-men) evet efendimci
YESTERDAY : English Turkish Redhouse
yes.ter.dayyes'tırdi, yes'tırdey isim, zarf dün: yesterday morning dün sabah. yesterday's newspaper dünkü gazete. the day before yesterday önceki gün
YET : English Turkish Redhouse
yetyet zarf
daha; henüz; hâlâ: They haven't come yet. Daha gelmediler. "Can I come in?" "Not yet." "Girebilir miyim?" "Henüz değil." I have yet to receive them. Onları hâlâ almadım. They haven't done anything yet. Daha bir şey yapmadılar.
şimdi: Are they here yet? Geldiler mi?
hâlâ, gene de, yine de: They may yet bring it off. Onu hâlâ becerebilirler.
daha da: Make it yet lighter! Onu daha da açık yap! He had yet another book to show us. Bize göstermek istediği bir kitabı daha vardı. bağlaç fakat, buna rağmen: It looks edible, yet it isn't. Yenilebilir gibi görünüyor fakat yenilmez
YEW : English Turkish Redhouse
yewyu isim porsukağacı
YIDDISH : English Turkish Redhouse
Yid.dishyîd'îş isim, sıfat Yahudi Almancası, Yahudice
YIELD : English Turkish Redhouse
yieldyild fiil
(ürün, vergi, sonuç) vermek; (kâr, kazanç) getirmek: That tree always yielded a lot of fruit. O ağaç hep çok meyve verirdi. This new levy will yield us a lot of revenue. Bu yeni vergi bize çok para getirir.
teslim etmek; teslim olmak.
to (başkasına) vermek, bırakmak.
(bir şeyin doğru olduğunu) kabul etmek. isim
ürün, mahsul; verim.
hâsılat, gelir
YIELD THE RIGHT OF WAY : English Turkish Redhouse
(trafikte) yol vermek
YIELD TO TEMPTATION : English Turkish Redhouse
şeytana uymak
YIP : English Turkish Redhouse
yipyîp fiil (yipped, yipping) (ufak köpek) kesik ve tiz bir sesle havlamak. isim kesik ve tiz bir havlama
YIPE : English Turkish Redhouse
yipeyayp ünlem Ay!/Of!
YIPPEE : English Turkish Redhouse
yip.peeyîp'i ünlem Ah, ne güzel!/Ah, ne iyi!/Yaşasın! (Sevinince söylenir.)
YO-YO : English Turkish Redhouse
yo-yoyo'yo isim
yoyo.
konuşma dili aptal kimse, dangalak
YOB : English Turkish Redhouse
yobyab isim, İngiliz İngilizcesi, argo hödük, maganda, hanzo
YOBBO : English Turkish Redhouse
yob.boyab'o isim, İngiliz İngilizcesi, argo (yobbos/yobboes) bakınız yob
YOGA : English Turkish Redhouse
yo.gayo'gı isim yoga
YOGHURT : English Turkish Redhouse
yo.ghurtyo'gûrt isim bakınız yogurt
YOGURT : English Turkish Redhouse
yo.gurtyo'gırt isim yoğurt
YOKE : English Turkish Redhouse
yokeyok isim
boyunduruk.
of boyundurukla bağlanmış bir çift (hayvan): three yoke of oxen üç çift öküz.
(sırık hamallarının kullandığı) sırık.
terzilik (gömlekte) roba; (etekte) üst kısım, basen kısmı. fiil (hayvanlara) boyunduruk geçirmek; with (bir hayvanla) (başka bir hayvanı) aynı boyunduruğa koşmak; to (bir hayvanı) bir boyundurukla (bir araca) koşmak
YOKEL : English Turkish Redhouse
yo.kelyo'kıl isim (taşradan gelen) hödük
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani