English
FOREMOTHER : English Turkish
n. kadın ata
FORENAME : English Turkish
n. isim, ön ad
FORENAMED : English Turkish
adj. daha önceden bahsedilen, daha önce adı konulan, yukarda adı geçen, daha önce söylenen
FORENOON : English Turkish
n. öğleden evvel
FORENSIC : English Turkish
adj. mahkemeye ait, adli
FORENSIC MEDICINE : English Turkish
adli tıp
FORENSIC MEDICINE INSTITUTE IN ABU-KABIR : English Turkish
İsrail'de otopsi yapılan yer
FORENSIC SCIENCE : English Turkish
n. Adli Tıp, hukuk sisteminin ilgilendiği soruları çözmek için kullanılan kapsamlı fen bilimleri uygulaması (suç, vs. ile ilgili olan)
FORENSICALLY : English Turkish
adv. adli bir şekilde
FORENSICS : English Turkish
n. bir suçla bağlantılı şeylerin bilimsel olarak test edildiği yer; suçla bağlantılı şeylerin bilimsel incelemesi; müzakere sanatı, münakaşa/tartışma çalışması
FOREORDAIN : English Turkish
v. önceden kısmet etmek, alnına yazmak
FOREORDAINED : English Turkish
adj. önceden kararlaştırılmış, önceden hüküm verilmiş, önceden karara bağlanmış, önceden ilan edilmiş
FOREORDAINMENT : English Turkish
n. yazgı, alın yazısı, Allah'ın takdiri, takdiri ilahi, kader, kısmet, önceden saptama eylemi, önceden tayin etme eylemi, önceden kararlaştırma eylemi
FOREORDINATE : English Turkish
v. alnına yazmak, önceden kısmet etmek, önceden kararlaştırmak, önceden belirlemek, nasip etmek, takdir etmek
FOREORDINATION : English Turkish
n. alın yazısı, kısmet, nasip, kader
FOREPART : English Turkish
n. ön taraf
FOREPAW : English Turkish
n. hayvanın ön patisi
FOREPEAK : English Turkish
n. geminin ön bölümü
FOREPLAY : English Turkish
n. cinsel ilişkiden önceki ön sevişme
FOREPLEASURE : English Turkish
n. cinsel uyarılmanın şiddetlenmesine sebep olan hoşa giden zevkli hisler veya algılar (cinsel ilişkide)
FOREQUARTER : English Turkish
n. kesilecek karkas et hayvanının ön bölümü (kuzu veya sığırın)
FOREREACH : English Turkish
v. suça karışmış veya suç işlemiş bir insanı bulup yakalamak; geçmek, aşmak
FORERUN : English Turkish
v. önce gelmek; önde gitmek, önde koşmak; tahmin etmek, önceden göstermek, belirtisi olmak, önceden haber vermek, kehanette bulunmak
FORERUNNER : English Turkish
n. müjdeci, haberci, ata, cet
FORESAIL : English Turkish
n. ön yelken
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani