English
FOSTERLING : English Turkish
n. evlatlık, süt evlât, manevi evlat
FOSTRESS : English Turkish
n. besleyen ve büyütüp yetiştiren kimse; hemşire
FOUAD SINIORA : English Turkish
n. Fouad Siniora, (1943 doğumlu), eski Lübnan Başbakanı (
2008), eskiden Lübnan Maliye Bakanı olarak hizmet vermiştir
FOUCAULT : English Turkish
n. Foucault, soyadı; Michel Foucault (
1984), beşeri ve sosyal bilimlere çok etkisi olan Fransız filozof
FOUCAULT CURRENT : English Turkish
Foucault akımı, edi akımı, değişken manyetik alanın içinden geçerek iletken içinde oluşan lokal akım (Elektromanyetizma)
FOUDROYANT : English Turkish
adj. ani, ezici, karşı konulmaz, birdenbire çarpan; ciddi şekilde ve aniden başlayan (hastalık)
FOUETTÉ : English Turkish
n. dansçının bacağının yönü ve pozisyonu aynı kalırken kamçı sertliğinde gövdeyi ve kalçanın istikametini değiştirdiği tek ayak üstündeki bale hareketi
FOUGHT AGAINST : English Turkish
- karşı savaşmış,
ile mücadele etmiş,
ile boğuşmuş
FOUGHT AGAINST HIM : English Turkish
ona karşı savaşmış, ona şiddetle karşı çıkmış, onunla kapışmış
FOUGHT BACK : English Turkish
direnmiş, gögüs germiş, sağlam durmuş, misilleme yapmış, öcünü almış
FOUGHT DESPERATELY : English Turkish
ümitsizce döğüşmüş, sert ve umursamazca savaşmış
FOUGHT FOR : English Turkish
- için savaşmış, bir sebep adına mücadele etmiş
FOUGHT FOR A LOST CAUSE : English Turkish
kayıp bir dava için savaşmış, yeldeğirmenlerini kovalamış
FOUGHT FOR HIS LIFE : English Turkish
hayatı için savaşmış, hayatını savunmuş, hayatta kalmak için mücadele etmiş, kendini korumak ve kurtarmak için mücadele etmiş
FOUGHT FOR SURVIVAL : English Turkish
hayatta kalmak için savaşmış, hayatı için savaşmış, hayatta kalmak için mücadele etmiş
FOUGHT HIS WARS FOR HIM : English Turkish
mücadelelerini ve savaşlarını onun için yapmış, onu son derece savunup korumuş
FOUGHT TOOTH AND NAIL : English Turkish
diş ve tırnakları ile savaşmış, şiddetli bir şekilde savaşmış, sahip olduğu tüm güçle ve herşeyle savaşmış
FOUL : English Turkish
n. zor durum, faul, kurallara aykırı hareket, çarpışma (gemi)
FOUL : English Turkish
v. karıştırmak, bozmak, kirletmek, tıkamak, faul yapmak, çarpmak (gemi), bindirmek (gemi), kirlenmek, pislenmek, dolaştırmak
FOUL : English Turkish
adj. pis, fena, iğrenç, kokuşmuş, bozuk, tıkanmış, çirkin, kaba, hilebaz, hilekâr, hain, dolaşık, karışmış, kurallara aykırı, faul, ağır
FOUL : English Turkish
adv. kurallara aykırı olarak, çirkin biçimde, kabaca, açık saçık, faullü olarak
FOUL AIR : English Turkish
grizu
FOUL COPY : English Turkish
hatalı kopya, yanlışlar içeren kopya
FOUL CRIME : English Turkish
adi saldırı
FOUL LANGUAGE : English Turkish
müstehcen dil, edepsiz dil, terbiyesiz dil
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani