Germany
LAMPION : German Turkish
m, n kägit (karpuz, musamba) fener
LAMPRETE : German Turkish
deniz ta§ emeni
LANCIEREN : German Turkish
l. ileri sürmek, atmak, cikarmak; salmak, firlat-mak, savurmak, lanse etm.
F pistonlamak
LAND : German Turkish
n l. (Ggs. Wasser) kara
(Boden) toprak, zemiri, arazi
(Feld) taria
(Baugelände) arsa
(Ggs. Stadt) köy, tasra
(Sommeraufenthalt) sayfiye
pol. mem-leket, devlet, diyar, ulke, yurt, eyalet
seit. vadi, saha; sein ^ verlassen terki diyar etm.; ^ an die Bauern verteilen köylüye toprak vermek (od. dagitmak); das Gelobte Land (Bibel) Arzi Mevut; Adanmis Ulke; an ^-• gehen karaya ayak basmak; klyiya cikmak; an ^ geschwemmt (od. gespült) werden sahile vurmak; karaya düsmek; auf dem ^ l. sehir disinda; sayfiyede
köyde, kasabada, tasrada; aufs ^ ziehen (im Sommer) sayfiyeye gitmek; außer
es memleket dism(d)a; ins ~ gehen (Zeit) aradan gecmek; über ~ gehen köyden köye gitmek; über ^ und Meer denizden ve karadan; zu
e karada(-n)
abschnitt m kara bölgesi
adel m tasra esrafi; büyük arazi sahibi asilzadeler(smifi)-armee/kara ordusu
arzt m köy doktoru
LANDAUER : German Turkish
m (Wagenart) lando
lett n landolet
LANDAUS : German Turkish
^ landein memleketten memlekete ^bau m ziraat, tanm, ciftcilik 9besitz m mülk, ernläk, gayri men-kuller °besitzer m ernläk ve arazi sahibi °bevölkerung / köy halki 2bewohner m köylü, tasrali 2brücke / köprülük °edelmann m tasrali asilzade
einwärts memleketin icine dogru
en (tr.) l. (aus der Luft) yere indirmek
(ausschiffen) karaya cikarmak
(Boxen) isabet ettirmek; (intr.) l. yere inmek
(Schiff) karaya yanasmak
(P.) karaya cikmak (od. ayak basmak), debarkman etm.
(bei e-m Beruf) bir meslekte karar kilmak; Schließlich landete er im Gefängnis. Sonunda hapse düstü. Qenge / ber-zah, kistak 2c.platz m l. vapur iskelesi; nhtim
(Flug-) inis yeri
LANDESAUFNAHME : German Turkish
arazi mesahasi; nirengi usuliyle harita alma
beschreibung / topografya
bühne / Th. böige tiyatrosu
färben pl. milli renkler; memleket sancagmin renkleri-fürst m hükümdar
grenze / memleket hududu
herr s.
fürst,
hoheit / hükümranlik, häkimiyet, ege-menlik
kirche / milli kilise °kundig memleketi tamyan
produkt n yerli mal(-i)-spräche / resmi dil Landesteg m l. binme iskelesi
iskele tahtasi; dosa Land es tracht / milli klyafet
trauer/milli matem 9übllch memlekette ädet olan; ananevi, geleneksel, mutat;
er Brauch memleketin örfü
verrat m yurda ihanet
ver-räter m vatan haini
Verweisung / memleketten tart Landflucht / köyden sehre akm
friede(-n) m sulh ve emniyet; asayis "gericht n (Deutschland) Asiiye Mah-kemesi
gut n ciftlik
haus n villa, sayfiye, kösk, sale, kotaj
heer n kara ordusu
Jäger m l. (tasrada) polis, jandarma, zaptiye
bir nevi sucuk
karte / harita –kreis m kaza, iice, kaymakamlik 21äung adi, mutat, müstamel, zebanzet
leben n köy hayati
LANDLEUTE : German Turkish
pl. köylüler, ciftciler
LANDMACHT : German Turkish
l. (Ggs. Seemacht) kara devleti
mil. kara kuvvetleri (od. ordusu)
mädchen n köylü kiz
mann m köylü, ciftci, ekinci
maschine / tanm makinesi
messer m mesaha mühendisi
partie / kir gezintisi (od. partisi)
pfarrer m köy papazi
plage/afet; ba$ beläsi
pomeranze / (spött.) saf ve beceriksiz köylü kizi
rat m kaymakam, iicebay
raiie f hurn. gemicilerin karada oturanlara ver-dikleri lakap
regen m sürekli yagmur
schaft/ l. memleket parcasi ?. geogr. konus; mevki sartlan
(Malerei) manzara, peyzaj 2schaftiich l. tasrali
(regional) böigesei, mintikavt, yerel;
e Schönheit tabit güzellik
schaftsgemälde n manzara tablosu; acikhava resmi
schaftsmaler m peyzaj ci, peyzaj ist; manzara ressami; acikhavaci
Schildkröten pl.zo. karakaplumba^asigiller
schule / köy okulu
ser m F asker, nefer, er; (türk.) Mehmetcik
sitz m kösk, villa, yali, ciftlik
LANDSKNECHT : German Turkish
m bist. ücretli asker
mann m hemseri; (im weiteren Sinn) vatandas, yurttas; Was sind Sie für ein ^7 Siz nerelisiniz? Qmännisch:
e Hilfsbereitschaft hem-serilik gayreti
männin / hemseri (kadin)
mannschaft / l. hemserilik, vatandaslik. yurttaslik
hemserilik bir-ligi
LANDSPITZE : German Turkish
urun
Städtchen n kasaba
straße / sose
Streicher m serseri; evsiz barksiz; hayiaz, ipsiz, kopuk; yersiz yurtsuz
streitkräfte pl. kara kuvvetleri
strich m böige, reyon
stürm m (fr.) müstahfizlar
tag m diyet (meclisi); landtag
tiere pl.zo. karasallar, türabiye
transport m kara nakliyati
LANDUNG : German Turkish
l. yere inis
karaya cikma; debarkman
s.brücke / dosa, iskele tahtasi
S.Stelle / iskele; cikma yeri
s.versuch m mil. karaya ihrac hareketi; debarkman tesebbüsü
LANDVERMESSUNG : German Turkish
nirengi; arazi mesahasi; nivelman
volk n köy halki
weg m: auf dem
^ kara yoliyle; karadan
wehr//r. redif-windmmeltem;(imMai)kabak meltemi; (im Juni) kiraz meltemi
wirt m ziraatci, tanmci, ciftci
Wirtschaft / ziraat, tanm, ciftcilik, agrikültür; Unterweisung f in ^ köycülük 2wirtschaftHch zirai, tanmsal;
er Besitz cift cubuk;
er Berater köycü;
e Kreditgenossenschaft tanm kredi kooperatifi
wirtschaftsministerium n Tanm Bakanligi; Ziraat Vekäleti
zunge / geogr. dil, kilburun
LANG : German Turkish
l. uzun
(P.) uzun boyiu
(Schritte) acik; drei Meter ^ üc metre uzunlu^unda; e-e Woche ~ bir hafta süresince; Die Zeit wird mir
^. Beklemekten icim siki-liyor. Dieser Weg ist zehn Kilometer ^. Bu yol on kilo-metre sürer. Gott gebe Ihnen
es Leben! Allah ömürler versin! (fr. a. edamallah!) Das Essen hat zu
e gekocht. Yemekler fazia pismis. ^ und breit: des
en und breiten uzun uzadiya; uzun boyiu; enine boyuna; etraflica; ~ und schmächtig leylek gibi;
e Nase (als Verspottung) nanik; ein
es Gesicht machen ßg. hayal kinkligma ugra-ma; b-nin burnu sarkmak; unendlich ^ upuzun; der
en Rede kurzer Sinn uzun lafin kisasi;
e Finger machen F hum. hirsizhk etm., calmak, asirmak; zu ~ sein (Kleidungsstück) uzun gelmek; so ^ wie breit eni boyu bir; erst
e Zeit danach nice zamanlar sonra; seit
em cok-tandir; coktan beri; länger werden (Tage) uzamak; Ich kann nicht länger warten. Faza bekleyemeyecegim. Ich kann nicht länger schweigen. Artik susamayacagim. Wenn er es noch länger so treibt.
Böyle devam ederse
.. °armaffe m zo. jibon
atmig pej. yilan hikäycsi gibi; enine boyuna; uzun uzadiya; (Stil) fazia ve asin; tasin Qbaum m (am vierrädrigen Wagen) üzek agaci
beinig uzun bacakli; pej. leylek bacakh
drehen burarak uzat-mak
dauernd uzun süreli
LANGE : German Turkish
(Adv.) uzun zaman; uzun uzadiya; coktan •beri; zu ^ stehenbleiben (Essen); zu ^ aufgehoben werden (Vorräte) ertelemek; Bis wie — sind Sie zu Hause? Kaca kadar evdesiniz? W ie ^ lernen Sie schon Englisch? Ne kadar zamandan beri Ingilizce ögreniyorsunuz? ~ dauern cok sürmek; ^ her (olaii, yapaii usw.) epeyce oluyor; ^ nicht (olmaktan, yapmaktan usw.) pek uzak; Er ist ^ nicht so reich wie man glaubt. Zannedildigi kadar zens^in degildir; — vor seiner Abreise hareketinden cok evvel; Das ist für uns — gut! Bu bizim icin cok bilel
LANGEN : German Turkish
l. (genügen, reichen) käfi gelmek, yet(is)mek, idare etm.
(nach et.) bsi tutmak icin elini uzatmak; bse uzanmak
(geben) vermek
(j-m e-e) F b-ne bir tokat asketmek; Nun langt es mir aber mit dir! Elaman senden! Senden illallah! in die Tasche ^ elini cebine daldirmak
LANGEWEILE : German Turkish
can sikmtisi
LANGLINGER : German Turkish
m hum. hirsiz, F: uzun elli; asiramentocu; V; arakci, arpaci, tirnakci, tirtikci °fristig uzun vadeli (od. mühletli) ^haarig uzun sacli (bzw. tüylü, killi); (Teppich) tüylü
hobel m kargin; uzun planya, küstere ^jährig l. yillarca süren
(Freund) eski 9köpng dolikosefal
lauf m (Ski) mukavemet yürüyüsü Siebig uzun ömürlü; yedi canli ^legen: sich ^ F uzanmak
leine / (Fischereigerät) sirti; parakete oltasi; paraka
LANGMUT : German Turkish
sabir, tahammül Qmütig sabirli, tahammüllü
LANGOBARDEN : German Turkish
p/./n5/. Lombar(t)lar, Longobartlar
LANGOHR : German Turkish
n uzun kulakli; koca kulak; esek
pferd n (Turngerät) uzun beygir
rohrgeschütz n mit. uzun namlulu top
LANGSAM : German Turkish
l. yavas
(bei der Arbeit) eline agir; gevsek
(schwerfällig) cekitasi gibi; hantal
(allmählich) yavas yavas; derece derece; gittikce; (gün) gectikce; gitgide; ^ vorgehen (bei e-r Arbeit) bir isi agirdan almak; ^ dahingehen kör kör yürümek; ^/ Yavas yavas l F: Yapyap! ^ nachlassen (z. B. Sturm) perde perde hafiflemek; Dieses Schiff fährt ^. Bu gemi yolsuzdur. ~ und deutlich sprechen tane tane söylemek; ^ aber sicher f Erisir menzili maksuduna aheste giden. ^ und bedächtig fistikl makam;
er werden yavaslamak ^keit / yavaslik, a^irlik, gevsek-lik, bataet
LANGSCHÄFTER : German Turkish
pl. uzun konclu cizmeler
Schläfer m uykucu
spielplatte / longplay; mikrosiyon plak
spleiß m naut. matiz
LANGSTIELIG : German Turkish
l. uzun sapli
fig. F cansikici 2streckenflugzeug n uzun menzilli ucak
LANGUSTE : German Turkish
zo. makassiz istakoz; langust
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani