Germany
LATEX : German Turkish
m lateks
LATIFUNDIENBESITZ : German Turkish
m büyük ernläk ve arazi sahipligi
LATINER : German Turkish
m hisf. Latyumlu 2isieren latinlestirmek
um n Latinceden ek imtiham
LATITUDINAL : German Turkish
arzant, enine, müstaraz
LATIUM : German Turkish
n.pr.hist. Latyum
LATRINE : German Turkish
l. sahra heläsi; helä cukuru; kenef
(a.
n.ge-rücht n;
n.parole /) So., V sayia, söylenti, rivayet;uydurma haber
n.reiniger m kenefci, vidanjör
LATSCH : German Turkish
m F l. aya^im sürükleyerek yürüyen adam
pacasi düsük. salpa, sünepe, sapsal (adam)
LATSCHE : German Turkish
(II) /s. Krummholzkiefer
LATSCHEN : German Turkish
F ayagini sürükleyerek yürümek
Ig Fl. ayagim sürükleyen
sapsal, miskin, sünepe, hantal. pacasi düsük
LATTAKIA : German Turkish
n.pr. \\. (Stadt) Latakiye
(Gebiet) Läzikiye
LATTE : German Turkish
lata, padavra, tiriz, cita; lange ^ F spött. l. (Mensch spez. Frau) yali kazigi
uzun bir liste
n.kiste / kafes sandik
n.verschlag m tahtaperde; tahta havale
n.wcrk > n kafes
n.zaun m lata ile yapilan cit Lattich m bot. marul
LATWERGE : German Turkish
pharm. agda, macun, berc Latz m l. gögüslük, önlük
(Hosen2) pantalonun ön (veya arka) kapa^i
LAU : German Turkish
l. ilik
(Freundschaft) sekerrenk, limont
fig. istikrarsiz, gevsek, gayretsiz
LAUB : German Turkish
n agac yapraklan
bäum m yaprakli agac
e/
cardak, gölgelik
(GartenQ) kameriye; (offene) mehtabiye
m (Fisch) zo. levkin; aptaica balik; tatli su sardalyasi; inci (od. ilik) baligi; akbalik, akkefal
en pl. kemeralti
en.gang m \\. kemeralti
cardak, pergola
en.kolonie/ kücük bahceli arazi
fall m yaprak dökümü
frosch m zo. yesilbaga; yesil kurbaga; agac kurbagasi
gewinde n girlant
hüttenfest n (jüd.) Kami§ bayrami
moose pl. bot. yaprakli karayosunlan; üsniyei berriye
sage / kil testere; oyma testeresi
sägearbeit / oyma(-cilik)
sänger m zo. (grüner) yesil ötlegen
wald m yaprakli agaclar ormani
werk n aga^ yapraklan; (Ornamentik) kivnk-dal; (Geflecht) Örgü bezeme
LAUCH : German Turkish
m bot. pirasa
LAUDANUM : German Turkish
n pharm. lavdanom; afyon ruhu
LAUER : German Turkish
pusu; auf der ^ liegen pusmak; pusuda bulunmak; sich auf die ^ legen pusuya yatmak Qn l. sabirsizlikla (bzw. pusada) beklemek
(auf j-n) b-ne pusu kurmak; auf e-e Gelegenheit ^ firsat gözetmek; vakit kollamak 2nd (Blick usw.) kollayici, müterakkip
LAUF : German Turkish
m l. kosu(-s)
(Strömung) cereyan, akinti
(Ver2) seyir, hareket, gidis
(Wet^) yans, kosu
(e-r Waffe) namlu
(Bein des Wildes) bacak
mus. tirat, ruiat, pasaj; (schneller) füze
(durchlaufene Strecke) güzer-gäh
(der Welt) devran; dünyanin gidisati; seinen Gefühlen freien ^ lassen k-ni hislerine kaptirmak; seiner Wut freien ^ lassen hincmi almak; e-r Sache ihren ^ lassen bir isi oluruna birakmak; e-r Sache ihren ^ lassen müssen hizini alamamak; Das ist der ^ der Dinge. Hayat böyledir. Dünya ahvali böyle gelir, böyle gider. Die Dinge nehmen ihren ^. Akacak kan damarda durmaz. Spr.; im ^ der Zeit zamania, gitgide, gittikce; im ^ des gestrigen Tages dünkü gün icinde; mit dem ^ nach unten (Gewehr) bas asagi
LAUFBAHN : German Turkish
f kariyer, silk; die politische ~ einschlagen siyast meslege girmek; den höchsten Punkt seiner ~ hinter sich haben zevale yüz tutmak; {fr.: zirvei ikbalini arkada birakmak)
LAUFBEFEHL : German Turkish
m mit. pasaparola
LAUFBODEN : German Turkish
m (bei Balgkamera) saryo
LAUFBURSCHE : German Turkish
m dükkän ciragi; ayakci
LAUFEN : German Turkish
l. kosmak
(zu Fuß gehen) yaya git-mek; yürümek
(fließen) akmak
(Zeit) gecip gitmek
(leck sein) sizmak
(Maschinen) islemek, calismak
(eiligst) bir yere can atmak
(Vertrag usw.) muteber olm.; sich die Füße wund ~ yürüye yürüye ayaklarıni yara etm.; gut ~ (Geschäfte) yolunda (od. tikinnda) olm. Es läuft jetzt ein anderer Film. Filim degisti. ~ können (Kleinkind) yürümek; ein Kind, das eben ~ gelernt hat yeni ayak bir cocuk; Lauf, was du kannst! Koma kos! E-n Monat mußte ich dauernd aufs Gericht ~. Bir ay malıkemeye tasindim. Das Wasser läuft mir in die Schuhe. Kunduralarıma su geciyor. Ein Schauer lief mir über den Rücken. Sirtimda bir ürperme (häsil) oldu
LAUFEND : German Turkish
cari;
es Band l. sürekli is bandi
(Arbeitsprozeß) zincirleme usulü; Erzeugung am
en Band seri halinde imaiät;
e Nummer sira numarasi; j-n auf dem
en halten bsden b-ne muntazaman haber vermek; auf dem
en sein günü gününe haberdar olm
LAUFENLASSEN : German Turkish
: l. (die Dinge) isleri oluruna birakmak
(P.) a) (ohne Strafe) b-nin cezasmi bagislamak b) (freitassen) salivermek, koy(u)-vermek; serbest birakmak
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani