Germany
RICHTEN : German Turkish
l. tanzim etm.; yoluna koymak; dogrultmak
(Waffe) tevcih etm., yöneltmek; nisan almak
(ordnen) siralamak; nizama koymak
(über j-n) b-nin hakkmda hüküm vermek; b-ni mahkum etm.
(hinrichten) idam etm.
(in die Höhe) kaldirmak
(anpassen) uydurmak
(Fssen) hazirlamak
(Aufmerksamkeit) hse dikkat etm.
(Uhr usw.) ayar etm.
(das Wort) b-ne hitap etm., sözü yöneltmek
(Blick) atfetmek; sich — l. teveccüh etm., yönelmek, cevrilmek
(nach j-rn, et.) b-ne, bse uymak, imtisal etm.
gr. bse tevafuk (tetabuk, mutabakat) etm.
(abhängen) bse ba^li olm.
(selbst) intihar etm.; Richtt euch! Hizaya gel! sich ganl. tanzim etm.; yoluna koymak; dogrultmak
(Waffe) tevcih etm., yöneltmek; nisan almak
(ordnen) siralamak; nizama koymak
(über j-n) b-nin hakkmda hüküm vermek; b-ni mahkum etm.
(hinrichten) idam etm.
(in die Höhe) kaldirmak
(anpassen) uydurmak
(Fssen) hazirlamak
(Aufmerksamkeit) hse dikkat etm.
(Uhr usw.) ayar etm.
(das Wort) b-ne hitap etm., sözü yöneltmek
(Blick) atfetmek; sich — l. teveccüh etm., yönelmek, cevrilmek
(nach j-rn, et.) b-ne, bse uymak, imtisal etm.
gr. bse tevafuk (tetabuk, mutabakat) etm.
(abhängen) bse ba^li olm.
(selbst) intihar etm.; Richtt euch! Hizaya gel! sich gan<. nach j-s Wünschen ^ müssen lala pasa e^lendirmek; sich nach der Mode ~ modayi takip etm.; Er richtete e-n Brief an ihn. Ona hitaben bir mektup yazdi
RICHTER : German Turkish
m häkim, yargic; fr.a. kadi; Auch ein ^ bleibt nicht ewig in seinem Amt! Mahkeme kadiya mülk olmaz! Spr.
amt n häkimlik, yargiclik, kaza;/f.ü. kadilik °lich kazat, adit;
e Auslegung kaza? tefsir;
e Gewalt kaza fonksiyonu (od. kuvveti);
e Rechtsßndung yargicm hukuk yapicili^i •es Urteil kazaf karar
RICHTFEST : German Turkish
n bina catisi kurulduktan sonraki bayram
teuer n naut. cifte silyon fenerleri
glas n nisan kolirrvitörü
RICHTIG : German Turkish
l. doğru, kusursuz, hatasiz
(genau) tam, sahih, sihhatli
(passend) uygun, münasip; yerinde olan; muntazam
(echt) halis muhlis; özbeöz, hakiki, gercek, sahici
(Entschluß) isabetli, vuruslu
(korrekt) fasih; yoliyle yordamiyle
(Behauptung) muhik
(in Ordnung) amenna, okey
(Adv.) hakikaten, cok pek; Sehr ^! çok yerinde!
e Abschrift aslina mutabik; ~ gehen (Uhr) dogru islemek; ~ liegen yerli yerinde bulunmak (vgl. a. richtigliegen), ^ rechnen dogru hesaplamak;
es Verhalten dogru (od. yerinde) bir hareket;
er Weg (isl.) hak yol; ~ dosieren düzemek; et. für — hülfen isabetli görmek; Sehr ^! Ne dogru! isabet! çok iyi söylediniz! e-e
e Räuberhöhle it yatagi;
er gesagt daha doğrusu; Die Uhr geht nicht
^. Saatin ayarı bozuk. Mein Vater hat mir e-e
e Uhr geschenkt. Babam bana sahici bir saat aldi. Jetzt muß der
e Mann her! Gayret dayiya düstü. Da haben sich ja die zwei Qen gefunden! iron. Tencere yuvarlanmis kapa-§ini bulmus! Spr.; Da hast du dir ja gerade den °en ausgesucht! iron. Tarn adamma düsmüssün! ganz ^l tarn karar! Was er sagt, ist ~. Dogru söylüyor. Dos ist das
e für dich. Senin icin en münasibi budur. das °e treffen üstüne basmak Dos Essen ist ~ gesalzen. Yemegin tuzu karar. Der Deckel saß nicht ^ auf dem Topf und fiel herunter. Tencerenin kapagi egreti duruyormus düsü-verdi. Hier ist es nicht ganz ^f Burasi tekin degil. Es ist nicht ganz ^ mit ihm. Tahtasi eksik. Aklindan zoru var.
on den Qen kommen iron. adamma catmak
RICHTIGGEHEND : German Turkish
-gehend l. (Uhr) tamülayar
F tamamen, hakikaten
RICHTIGKEIT : German Turkish
°keit / dogruluk, sihhat, gerceklik; (e-r Nachricht) saglamlik; (sprachliche) fasahat
RICHTIGLIEGEN : German Turkish
-liegen l. (mit et.) hakki olm.
ßg. istenilen tarafi tutmus olm.; hesabı dogru cikmak
RICHTIGSTELLEN : German Turkish
-stellen l. tashih etm., düzeltmek, dogrultmak
techn. ayar etm
RICHTKANONIER : German Turkish
m top nisanci eri
linien pl. yönerge, talimat, direktif, veche
maß n miyar, standart, norm
platz m siyasetgäh
preis m standart fiyat
scheit n (des Maurers) mistar, cetvel
schnür/ l. (für Hinrichtungen) kement
(des Maurers) perese
(gekalkte) cirpi ipi
fig. (Vorbild) numunei imtisal; model, norm, standart, düstur, düzgü, kaide
schwert n cellat satin statte/s.
plat?.
strahier m kisa dalgalan muayyen bir istikamete gönderen istasyon tertibati
RICHTUNG : German Turkish
l. istikamet, cihet, yön
(Weg, Kurs) yol, hat, seyir, gidis, ci^ir, cereyan, ögreti. sistem
(Tendenz) c^ilim tandans
(Schule) ekol; politische ^ l. siyast cereyan
(Ansicht) siyas? noktai nazar; e-e ^ einschlagen istikamet almak; belli bir yön tutmak; yönelmek; in gerader ^ dosdogru; wenn man in ^ Istanbul fährt Istanbul taraflanna giderken; Er ist in dieser ^ weggegangen. Bu yandan gitti. in umgekehrter ~ (Zug) müte-kabilen
s.anzeiger m istikamet müsiri
RICKE : German Turkish
"disi karaca
RIECHEN : German Turkish
l. (an et.) bsi koklamak
(nach et.) kokmak
(wittern) kokusundan almak; gut (übel) ^ iyi (fena) kokmak; Ich kann ihn nicht ~. F
hie hosuma gitmiyor. Onu hie cekemiyorum. Dös kann ich doch nicht ~/ F Kavun degilsin ki koklayayim! Ben senin karanlikta göz kiptigini nereden bileyim?/-/! an et. ^ lassen b-ne bsi koklatmak; aus dem Mund — nefesi kokmak; Das ganze Hau^ roch nach Fisch. Baligin kokusu eve sinmis
RIECHER : German Turkish
m F burun, koklam. samme; e-n guten ~ für et. haben bsi cabuk sezmek; burnu iyi koku almak
fläsch-chen n flakon; kücük lavantalik
Rissen n sase
salz n nisadirruhu
RIED : German Turkish
n l. saz, kamis, kalami§
sazhk, kamislik, kilizman
gras n bot. uzun ayakotu; saparna
grasgewächse pl. bot. papirüsgiller, sadiye
RIEFE : German Turkish
oluk, yiv, yank Sin: °n yiv acmak; lambalamak
RIEGE : German Turkish
(Turnerabteilung) grup, takim, seksiyon
RIEGEL : German Turkish
m l. sürme, sürgü, mandal; kol demiri
(an Kleidungsstücken) köprü
(Fenster) a. ispanyolet
arch. (Querholz) kereste kusagi
(Seife) kalip
a.mil. mani, tevkif; e-n ^ vorschieben \\. sürgü sürmek
fig. bir isin önüne gecmek; bsi önlemek °n s. ab-, ver-, zuriegeln.
Stellung / mil. sürgü (od. sei) mevzii
RIEMEN : German Turkish
m l. kayis, sinm; kösele serit; kolan
(Leib2) ke-mer
(Schuh2) kundura bagi
naut. (Ruder) kürek
(Lasso) kement; den ^ enger schnallen fig. kemerini kis-mak (od. sikmak); kisinmak; ^ hoch! naut. Hisa küre! ^ einziehen f naut. Arya kürek! sich am ~ reißen F l. (sich anstrengen) säy ve gayret etm.; cok ugrasmak
(sich zusammennehmen) zihnen toparlanmak; derlenip toparlanmak; sich in die ^ legen kürege asilmak; hamia vermek
blatt n naut. ayna
fisch m zo. kägitbaligi
Scheibe / kayis (od. transmisyon) kasnagi
RIES : German Turkish
n (Papiermaß) bir top kägit
RIESE : German Turkish
(II) n.pr.: nach Adam — dogruca hesap edilirse
RIESELFELD : German Turkish
n lagim sulariyle iska edilen taria °n l. (Wasser) cagildamak, sirildamak
(tröpfeln) damlamak
(Sand usw.} pitir pitir akmak (od. damlamak)
(Regen) cisele-mek, serpmek; ince ince yagmur yagmak
RIESENANSTRENGUNG : German Turkish
son derece büyük zähmet; deli pösteki sayar gibi
arbeit / muazzam i§
barsch m zo. san hani baligi; orfoz (od. rokoz) baligi
berg m n.pr. (am Bosporus) Yusa tepesi
bau m heyulä gibi bir bina
dummheit;
eselei / katmerli enayilik; enayilik murabbai
gebirge n n.pr. Devdaglar
glatze / F: mit ~ damdaziak ^g^oß dehsetli, dag kadar (od. gibi) büyük; cesametli, koskoca, kocaman, azman; dev gibi; deväsa, gulane; (Behälter) kova gibi; (Haus) barhana (od. han) gibi; (Taschentuch, (Brief) carsaf kadar; (Schiff) ada gibi; (Floh, Wanze usw.) bakla kadar; (Besitz) dünyalar kadar mal; (Menschenmenge) mahsert; (Schuhe) salapurya; ^ werden (Augen) musmula kadar sisip büyümek 2haft deväsa; dag kadar; F: kazulet;
er Kerl et yigmi; balaban
hat m zo. büyük camgöz baligi
känguruh n zo. dev kanguru
kerl m kapi gibi adam; adam azmani; cam yarmasi (gibi); pej. kazik kadar
kraft / dev kuvveti; herkülvarilik; herküllük
kürhis m bot. sukabagi Slang (Nase) hortum gibi
menge /furya
mutter/(in Märchen) dev anasi;
pilz m mantar azmani
roß n F enayi dümbelegi; cennet öküzü; öküz aleyhisseläm
Schildkröte fzo. dev kaplumbaga
schlänge / zo. boa yilani
schritt m dev adimi; mit
en (z.B. sich entwickeln) dev nispetlerle
smaragdeidechse / zo. (Mittelmeergebiet) üc cizgili kertenkele
stück n F at nah kadar
fang m bot. laminarya
topf m (in Felsen) geogr. dev kazam
wuchs m med. akromegali, jigantizm, dev-lesme
RIESIG : German Turkish
l. muazzam; pek büyük, s.a. riesengroß.
(Adv.) cok, pek, gayet, son derecede °in / l. dev kansi (od. anasi)
cok iri kadin; V: kadana
RIESLING : German Turkish
m nefis bir eins üzüm ve ondan yapilmi§ (beyaz) sarap
RIESTER : German Turkish
m (auf dem Schuh) yamalik parca
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani